Ben “anne” olmuşum haberim yok!

 

Geçen sene tam da bu zamanlar “Hani erken doğuruyordum, 9 ay bitecek nerde bu velet?” diye geziyordum. Niyeyse Anneler Günü’ne heves etmiştim bi, o gün doğacağına inanıyordum. İçeride plan yapıp, bana sürpriz hazırladığına. Yok, öyle değilmiş:) Sürpriz falan yokmuş. Yeri rahatmış. Tembellik ediyormuş. Geçen sene karnımdayken teorik olarak “anne” sayılsam da özünde bu benim ilk “Anneler Günü”m. Hala “anne” olmak fikri bir garip. Sanki biz Defne’yle iki kankayız, takılıyoruz öyle. Bazen süpper anlaşıyoruz, kahkahalar, eğlenmeler, birlikte şımarmalar. Bazen dalaşıyoruz, bağırışıyoruz, kavga ediyoruz. Bildiğin iki arkadaş işte. Bazen de şu geçen seneyi ve beni nasıl değiştirdiğini düşünüyorum. Evet, ben bir “anne”yim!

İşte anneyim dedirten şeyler:

1. Başkalarını yıllarca bol keseden eleştirip şimdi tükürdüğümü bir güzel yaladığım herşey!

Evet, bir lokma daha yedirmek için kırk takla attığım, terledi diye sırtına kağıt havlu koyduğum, hala sallayarak uyuttuğum doğrudur:)

2. 30 senelik tarihimde varlığının hiç de farkında olmadığım anaç kişiliğimin hortlaması!

Ne var yani belgeseldeki çamura batmış yavru fili azıcık totosundan ittirivermek istediysem ve yapmıyor diye annesine söylendiysem…

3. Mantıklı ve azıcık da ruhsuz halimden evrimleşmem, bizimkilerin deyimiyle “hisli manda” ya dönüşmem!

Ama yani Turkcell ‘in “Hayat paylaşınca güzel” reklamının sonunda o iki yaşlı amca sarılıyor ya birbirine, o sahne bitiriyor ama beni yaa…

4. “Mutluluk” kavramımın kökten değişmesi!

Yurtdışında tatil, yeni açılan restoranda yemek yemek? Bırak onları. Defne’yle eğlenip, üzerine makul bir saatte uyutmuşsak ve Güney’le “Kuzey-Güney”‘i mi seyretsek “How it is made?” mi tartışması yaşayabilecek enerjimiz kalmışsa o gün mutluyuz:)

5. Ne kadar sabırlı ve ne kadar da sabırsız olduğumu keşfetmem!

Yeter ki uyusun diye saçımı tutmasına izin vererek iki büklüm bir saat sallamaya sabrım olduğu, ama içimden birden kalkıp Defne’ye “Dur şu camdan bi atlayıp geliyorum” demek istediğim doğrudur. Hayır, çift kişilikli değilim. İntihara meylim yok:)

6. “Anne olunca anlarsın” sözünü dinleyen değil söyleyen taraf olmak!

Amaaan amma da abartıyorlar, yedir içir iki pış pış uyut diye atıp tutuyorken şimdi “Aaa nesi var mis gibi uslu çocuk, uyur uyur merak etme” diyenlere fena şarlıyorum! Anne olunca anlarsın!

7. Alışveriş önceliklerimin değişmesi!

Zara’ya girince önce çocuk reyonuna bakıyorum diyeyim sen durumun vehametini anla!

8. Tatil planlama kriterlerimin alt üst olması!

Her sene “Ay değişik bir yer olsun, yeni yerler görelim” derken bu sene gideceğimiz otelin sahili kum mu Defne’nin totosunu acıtır mı diye giden 5 kişiyi arayıp sormuş olabilirim, pişman değilim. Kummuş:)

9. Gittiğim her yere Defne’yle de gidilebilir mi gözüyle bakmam ve illa da götürmem!

Evet, geçen cumartesi akşamı Spr Pub’daki yer cücesi Defne’ydi…

10. Çocuğuma aşığım diyenlere gıcık olurken, çok seviyorum desene niye illa “aşk” derken tamamen değişen fikrim!

Gözünden gelen bir damla yaş için içinde bir yerler cız ediyorsa, yaptığın birşeye güldü diye, o saçma şeyi 100 kere tekrar edebiliyorsan, bağırışmaların üstüne kucaklaştığınız anın tadı hiçbirşeyde yoksa, sadece arabada uyuyup eve taşırken başını senin boynuna sokuyor diye kocanla o gün kim taşıyacak didişmesi yaşıyorsan, nerede olursan ol kokusu burnundan hiç gitmiyorsa, evet başka açıklaması yok. Bunun adı “aşk”.

Ve, evet, bu benim ilk Anneler Günü’m!

Defne’ye “bir” kala…

 

Hep bir günlük yazmayı hayal ettim. Hamile olduğumu öğrendim andan başlayarak.. Hem güzel anları, hem üzüntüleri, sıkıntıları anlatacağım dedim hep. Bir defter aldım kendime hamile olduğumu öğrenince. Hevesle. Az da olsa yazmaya başladım birşeyler. Başta biraz tembellik sekteye uğrattı yazıları, sonraları yazacak şeylerin güzel anlardan çok canımı yakacak şeyler olması.. Çok şükür herşey güzel bitti, hayatımıza Defne geldi. Sağlıkla ve mutlulukla.. Defne 4 aylıkken yazmaya başladım buraya. Şimdi Defne’nin “bir” olmasına azıcık kala başa dönme zamanı galiba.. Taa en başa..

Aman yüksek lisanslar bitsin, ayy bir-iki yurtdışı gezisi içimizde kalmasın, biraz aylaklık, biraz gezelim tozalım, aa askerlik aradan çıkmadan bebek mi yapılır yahu diye diye bitirdik 5 seneyi. Hadi şimdi zamanı dediğimizde kontrolde minicik bir kitle çıktı dediler. Bize büyük hayal kırıklıkları yaratan minicik bir kitle.. Şimdi bir sorun yok ama 10 sene sonrası için acaba dedirten minicik kitle.. “Ama ben daha anne olacaktım” gözyaşları döktüren minicik bir kitle. Ve sonraki kontrollerde aslında hiç de olmadığını öğrendiğimiz, ohh dediğimiz (tabi bize bunu söyleyen özel hastaneye de verip veriştirdiğimiz) minik kitle!

Böyle olaylı başladı bizim hikaye. Sonra şükürler edip başladık Defne’yi beklemeye. Defne’den Defne diye bahsedeceğim hep çünkü Defne daha hiiiçç ortalarda yokken bile yine de Defne’ydi. Yakın arkadaşlarımızla geyik konusuydu. Sizin bir kızınız olacak, adı da Defne. Defne büyüyünce şöyle yapar. Defne’nin saçları şöyle olur. “Defne Çıngı” hımm güzel tasarımcı ismi olur. Defneler azıcık cadı olur.

Bayram tatili için Mersin’e gittik. Gezdik, eğlendik, yüzdük, kudurduk, daldık, çıktık. 12 Eylül’de referandumda oy kullanacağız diye erkenden çıktık dönüş yoluna. Ve yolda kaza yaptık. Çok şükür bize birşey olmadı, araba hasarlıydı, saatlerce bekleyip, kontrolleri yaptırıp, tanponumuzu bağlayıp düştük yola. Biz de bir neşe bir neşe.. Hızlı gittiği için arkamızdan çarpan arabadaki teyzenin “Aaa bu arabada ne böyle! İçine göçtü, iyi ki çocuk yok arabada, bak böyle arabayla çocuk yapılmaz” diye utanmazca tacizlerine rağmen. Defne arka koltukta değil ki içimde diye.. Bize birşey olmadı diye.. Daha hamile olduğumuzu bilmeden.. Bağlı tamponumuz, bacağımızda şortumuzla, son 10 dakikada yetişip oy bile kullandık. Bir eczane mi bulsak yaa dedik birden, esti aklımıza, izbe bir yerde izbe bir nöbetçi eczaneden test aldık. Geldik eve..

Başladık beklemeye. Güneşten kızarmış yanaklarımız heyecandan elma oldu. Hava 30 derece, hissedilen 50 oldu..Kalp çok hızlı atan bir organ oldu.. Zaman geçmedi, yaz tembeli oldu. Sonuç mu? Heyecan oldu, mutluluk oldu, şaşkınlık, korku, kahkaha, delilik, şımarma oldu.. Sipsilik 2. bir pembe oldu.. Defne oldu..

Hamilelik mi? Bir dahaki yazıya…

 

Olan biten…

 

Hızlı geçiyor günler ve yoğun.. Tatlı bir telaşımız var.. Defne bile bizimle birlikte bir koşturmaca içinde…Pazartesi akşam Defne amcasına “kız istedi”! Onu evin içindeki basamaktan 100 kere inip çıkmak, masadaki yiyeceklere dokunup karıştırmak daha çok ilgilendiriyor gibi görünse de aslında geceye çok hazırlanmıştı.. Babasından kızı istemek için “Allah allah” ve “ver ver” demeyi bile öğrendi! “İstenen kız” ın bir de adı var tabi. Mizyal. Hoşgeldin Mizyal:))

Ha bir de Eymir’de kış sezonunu bitirip Eymir’de bahar konseptine geçiş yaptık pazar günü. Her iki fani Ankaralı’dan biri gibi:) Göl vardı, güneş vardı, kum havuzu, park vardı. Kova, kürek, başka çocuklar, doğumgününde kendini feda edip pusetini sallayıp Defne’yi uyutan arkadaşlar vardı, bir de kum havuzunda başında bekleyip oynatan. İyi ki doğdu Gökhan:)

 

 

Haftasonu öğrendik ki, su, deniz olmasa bile insana iyi gelirmiş. Arkadaşlarla sohbet güzelmiş. Aylaklık hala en sevdiğimiz şeymiş. Güneş insanı gülümsetirmiş. Kızlar biraz cadı olabilirmiş. Cırlayarak başka çocukların elinden kürek alabilirmiş. Ama kürek alana kadar değerliymiş. Alınca hemen bir kenara atıp unutulabilirmiş. Yeni heyecanlar aranabilirmiş. Top başkasının elindeyken kıymetliymiş. Bir pet şişeye kapak takmak büyük bir iş ciddiyeti gerektirirmiş. Kum dediğin şey kulağın içine bile girermiş. Zor çıkarmış. 11 aylık bebekler şapka takmayı sevmezmiş. Uyumak Defne için hala gereksizmiş. Biz minik bir aileymişiz.

 

 

 

Defne yemeğini kendi yer! Yersen:)

Tamam henüz çok başarılı olduğu söylenemez! Ama en azından çabalıyor. İşte bir “Defne ve Bulgur pilavı” hikayesi!

 

– Neee, artık yemeğimi kendim mi yicem?!!

 

 

– Kaşığın bu tarafını mı alcaktık ağzımıza?!

 

 

– Yok ya, annem böyle böyle yapıyodu sanki..

 

 

– Tabağı yaklaştırsam hayat kolaylaşır mı acaba?!!

 

 

– Hayır hiç kolaylaşmadı!

 

 

– Hah, oldu sanki!:)

Yapabiliyor işte, bu da görüntülü ispatı:)

 

Defne ek gıdaya nasıl geçti?

Ek gıdaya geçme süreci her anne, hatta baba ve tabi ki bebek için hem heyecanlı, azıcık da stresli bir süreç galiba. Bri sürü arkadaşım Defne’nin ek godaya nasıl geçtiğini soruyordu bir süredir. Elimden geldiğince anlatmaya çalıştım. Umarım faydası olur. Bunlar doktorumuzun önerileri ve bizim uygulamalarımız ve elbette ki Defne’nin onayladığı menü ve yeme şekli:) Zira bir bebeğe istemediğ birşeyi istemediği bir şekilde yedirmeye kalkışırsanız görürsünüz gününüzü!

Defne neredeyse 2-3 aylıkkenden beri hep bizimle masadaydı. Önce mama sandalyesinde yaqtar pozisyonda, sonra oturarak. Ek gıdaya geçme sürecinin yanısıra 6. aydan sonra boğazına kaçmayacak miniklikte tam buğday ekmek içi, kaşar peyniri, üzerine peynir, pekmez sürülmüş ekmek içi gibi şeyleri önüne koyduk, serçe gibi yemeye alıştı. Bir süre sonra salatalık, havuç vs verdik eline, onları kemirdi. Masada oturmaya, biz yemek yerken o da birşeyler yeme düzenine alıştı epeyce. Ama bu demek değil ki kendi yemeklerini kolayca ve hapur hupur yedi. Hep anlatıyorum zaten, Defne genellikle yemeklerini yer ama bazen neredeyse 45 dakika-1 saatte ve animasyonla, ya da birşeyle uğraşarak! Küçükken daha kolaydı ama büyüdükçe yemekte geçen süreyi boşa geçen süre olarak görmeye başladı galiba ki oyun ve animasyona aynı anda katılabilirse yiyor artık!:)

Bu süreç kimse için kolay değil ama zevkli yanları da çok. Şimdi dışarı da çıksak evde de olsak başka türlü yerinde hiç duramayan Defne yemek zamanı bizimle oturur, önüne koyduğumuz şeyi didikleyip yemeye uğraşır. Ayy ben şöyle yaptım, şunu başardım, sayemde böyle oldu demek istemiyorum zira bu 11 aylık annelik tecrübem bana şunu öğretti: Bu veletler birşey içinden gelmiyorsa ve istemiyorsa sen kuş da kondursan hiç bir şey olmaz!!:) Biz iyi kötü bir yerlere geldik, darısı soranların başına…

İşte bizim ek gıda maceramız!

Bizim doktorumuz gelişiminde bir sorun yoksa 4. ayda yavaş yavaş ek gıdaya geçmemizi, 6. ayı bekleyince bazı bebeklerin alışkanlıklarındna daha zor vazgeçip, ek gıdaya daha zor alıştıklarını söyledi. Biz de 4. ayı bitirince yavaş yavaş başladık. Tabi baştan belirteyim, geçiş sürecinde amaç bebeğin doyması değil, yein tatlarla tanışması olduğundan Defne’nin ana besin kaynağı hala anne sütü idi.

Allerjik reaksiyonları görmek açısından her hafta yeni bir gıda deneyerek başladık. Böylelikle hangi gıdanın gaz yaptığını, hangisinin yapmadığını da görebildik.

Doktor ek gıdaları çocuk oturur pozisyonda tercihen ana kucağı veya mama sandalyesinde vermemizi önerdi, yatarak değil. Biz Chicco’nun sıfırıncı aydan itibaren kullanılan Polly Magic mama sandalyesini almıştık, onu yarı yatar pozisyona getirip öyle yedirdik.

Ek gıdalara yavaş yavaş başladık. Ne verirsek verelim 1-2 kaşıkla başlayıp gittikçe artırdık. Yemediğinde ısrar etmedik.
1. Hafta: Öğleden sonra 3-4 gibi meyve püresi ile başladık.  Mevsim meyvelerini önerdi doktor. Kışın elma (Amasya) veya armut (Ankara), yazın  kayısı, şeftali ve nektarin. Biz hiç meyve suyu vermedik, direk püreyle başladık. Bu konuyu çok önemsiyordu doktorumuz, nasıl başlarsa öyle gider diye, çok şükür ki bu konuda bir sorun yaşamadık. Paşabahçe’nin cam rendesiyle amasya elmasını rendeleyip verdik. Pişirmedik, tanesini süzmedik. (Paşabahçe’yi de özellikle söyledim ki başka marka cam rende de almıştım, ama onun kadar iyi rendelemedi, aman canım rendenin de markası olur mu deme, dene bak görürsün:))

2. Hafta: Öğlen 12’de yoğurda başladık. . Yoğurdu evde mayaladım. Günlük keçi sütünü Pınar’ın organik yoğurduyla mayaladım. (Doktor illa keçi sütü olacak diye birşey yok, normal süt de olur dedi, ama ben çok bilip çok araştırıyorum ya keçi sütüyle yaptım!:)) Baybmix markalı yoğurtları da verebilirsiniz dedi. Yoğurt yapamadığımda ya da dışarı gidiyorsak Babymix’leri de kullandım. Öğleden sonra saat 3-4 gibi meyveye devam ettim. Tercih ettiğim birşey değil ama meyve ve yoğurt verirken zorluk varsa her ikisine de bir çay kaşığı pekmez ilave edilebilir demişti doktor alışana kadar. biz de gerek kalmadı.

3. Hafta:  Sabah saat dokuz gibi kahvaltıya başladık. Kibrit kutusu kadar beyaz peyniri akşamdan suya koyup tuzunu aldık. Pınar beyaz da kullanılabilir demişti dr. Onu da kullandım bazen. Anne sütü, formül süt, bebek çaylarıyla (ıhlamur vs de olur) hazırlanabilir dedi doktor. Ben bir süre anne sütü sağıp hazırladım. 30 cc kadar yetiyordu da artıyordu bile. Tam buğday ekmeğinin içini minik minik süte koydum. Peyniri ezip ekledim. Ne çok cıvık ne katı,muhallebi kıvamında bir karışım yaptım. 1-2 kaşık ile başladım. 6. aydan itibaren haşlanmış yumurta sarısından 1 fındık büyüklüğünde koydum, giderek artırdım. 1 ay sonunda tam bir sarıya ulaştım. Bir çay kaşığı pekmez de ekledim.

Kahvaltı için karışım hazırlamaktansa tek tek vermek daha iyi bir seçenek aslında ama hem daha 4.5 aylıkken başladığımızdan peyniri falan kuru yiyemiyordu, hem de ayrı ayrı pek hoşlanmadı Defne başta. Karışım olarak yedirdim kahvaltıyı. Ama şöyle bir düzen oturttuk, önce masada biz de oturarak onun kahvaltısını yedirdik, sonra biz kahvaltımızı yaparken, kaşar peyniri, minik ekmek içi (tam buğday verdim, beyaz ekmek hamur olup boğazına kaçabilirmiş) gibi şeyleri önüne koyduk. Kendisi onları da yedi. Alıştıktan sora karışıma gerek kalmıyor zaten.

Çorbalara beşinci aydan itibaren başladım.

Çorba öğününü ,öğün kavramı geliştirme açısından öğlen 12 yani öğlen yemeğine koymakta yarar var diye önerdi doktorumuz. Bir ay evvel öğlen 12’de verilen yoğurt yerine çorba verdim. Yoğurdu öğleden sonra ara öğünü yaptım.

Çorbalara geçerken doktorumuzun önerileri: (Maddeler doktorun söyledikleri, parantez içleri kendi fikirlerimdir biline)

1. Çorbaları yaparken temel besin gruplarını kullanmaya dikkat etmekte yarar var.

2. Karbonhidrat, yağ, protein mutlaka kullanılmalı. (Başta et suyu, çorbalara iyice alışınca kıyma koydum.)

3. Yağ olarak zeytinyağı  bir yemek kaşığı veya 2 çay kaşığı tereyağ olabilir. (Genellikle zeytinyağı tercih ettim, organik zeytinyağı kullandım.)

4. Et suyu et tadına alıştırmak açısından önemli.Tavuk da kullanılabilir. Ama kırmızı et daha ön planda olmalıdır. (Tavuk henüz vermedim.)

5. Et suyu veya tavuk suyunu buzdolabında alt rafta bekletmek bakteri üretir. Onun için hergün taze yapmakta yarar var. Kemikli et ilikteki yağ nedeni ile çocuğa ağır gelebilir. İshal yapabilir. (Kontrafile alıp, kenar yağlarını da çıkarttırdım.)

6. Bonfile veya konturfile iyi olur. Eğer çok miktarda yapılır ise buzluklara konup dondurulabilir. (Benim her gün hazırlayacak imkanım olamadığı için hazırlayıp, hani buz yapmak için buzdolabı poşetleri var ya küçük küçük bölmeli ona koydum, her gün iki tane koydum çorbalara.)

7. Karbonhidrat olarak  un, bulgur, pirinç veya irmik kullanılabilir. (Tam buğday unu, organik bulgur, pirinç vs kullandım.)

8. Tuz kullanmayalım.Ancak bazı çocuklar tuzsuz asla yemiyorlar . O zaman bir çimdik kullanılabilir. (Tuz kullanmadım, biraz büyüyünce baharatlarla lezzetlendirmeye başladım.)

9. Evde yapılmış salçalar çok tuzlu değilse kullanılabilir. Hazır salçalar kullanılmamalı. (Ben yeni yeni domates koymaya başladım, salça kullanmadım.)

10. ASLA BLENDER VE ROBOT KULLANMAYALIM.

Bu konuya çok önem veriyordu doktorumuz. Hiç blender kullanmadım, mercimek çorbası dışında, ona başladığımızda da zaten ek gıdaya çoktan alışmıştı. Herşeyi cam rendede rendeleyip öyle pişirdim. Patates, havuç vs’yi her sabah rendelemek bayağı zor oldu (O havuçla patates ne sert ne güçlüymüş de haberimiz yokmuş, imkanı olan kocasına satsın bu işi derim:)) , epeyce kol kası yapıp, bayağı d asöylendim bu iş çok zor yahu diye, fırsat buldukça kimi bulduysam rendeleme işini ona sattım, koca, amca vs, amca sonuç çok iyi oldu. Pütürlü yiyecek sorunu yaşamadık hiç. Bir süre sonra rendelemeyi bırakıp çatalla ezmeye başladım zaten. Rahata erdim:)

11. Çatalla ezip kaşıkla verelim. Çorbaları biberonla vermeyelim.

12. Çorbaları az miktarda yapalım.Çocuk bir öğünde yiyebildiğini yer. Kalanını siz yiyebilirsiniz. (İtiraf ediyorum, kalanını hiç yemedim:))

13. Tadı güzel,Türk mutfafına uygun çorbalar yapalım. Sonuçta çocuğunuzun da bir damak tadı var. Yaptığınız herşeyi yemek zorunda değil. Beğenmediği tatlar olabilir. (Bu süreçte gördüm ki gerçekten damak tatları var! Defne’nin Mersin’de annemin yaptığı ev yapımı lahmacunalrı nasıl hüplettiğini önceden anlatmıştım:))

14. Karmakarışık sebzeleri bir araya koyup pişirmenin bir yararı yok. Çoğu emilmeden atılıyor.

15. Kullanacağınız sebzeler mevsime uygun ve turfanda olmayan sebzeler olmalı.

16. Havuç, patates ve kabak başlangıçta en sık kullanacağınız sebzeler olmalı.

17. Çorbalara iyice alışınca bir ay kadar sonra kıyma ilavesi yapalım. Çift çekilmiş dana kıymasını önceden yağsız tavaya konup su ile kaşıkla ezerek iyice pişirelim.Yağda kavurmak kıymayı sertleştirebilir. Çorbada kıymayı yedirmekte zorlanıyorsanız sadece kıymayı blenderden geçirip öyle çorbaya ilave edebilirsiniz. (Ha bak bunu unuttum, 1-2 hafta sadece kıymayı geçirdim blenderdan, sonra alıştı, ezerek pişirip ekledim.)

Başlangıç için 4 çorba önermişti doktorumuz. İşte tarifleri:

TARHANA ÇORBASI

Evde yapılmış toz tarhana kullanalım.Tarhanayı et suyu ile sulandıralım. Mevsiminde domates konulabir. Koyu kıvamda pişirelim. İçine biraz havuç vaya patates de rendelebilir. Yağı unutmayalım.

Defne tarhana çorbasını hiç sevemedi, hala da yemez. Ama ben 3-4 kere ara ara denedim. sonra pes ettim. belki yine da arada denemek lazım.

UN ÇORBASI

Bir yemek kaşığı un ile bir yemek kaşığı zeytin yağını hafifçe kavurup üzerine et suyu koyalım. Bu çorbaya da biraz havuç veya patates konulabilir.

Bu çorbayı çok sevdi. Hep havuç yada patates ekledim içine (cam rendede rendeleyip), sonraki zamanlarda kıyma da. Tam buğday unuyla yaptım.

SEBZE ÇORBASI

Yarım havuç, kabak, patates küçük bir tencereye rendelenir.Üzerine su, bir avuç pirinç, bulgur veya irmik konur.Bir parça da et konup güzelce pişirilir. Sebzeler iyice pişince et içinden alınır. Zeytinyağı eklenir. Diğerleri çatal ile ezilip verilir.

Bu çorbayı da çok sevdi. Bu zaten temel çorba oldu, zaman geçtikçe bilumum sebzelerle zenginleşti. Cam rendeden geçirince ezmeye gerek kalmadı, bir de ben etsuyu koyarak yaptım.

YOĞURT ÇORBASI

Henüz yumurta başlamadığımız için yumurta kullanmadan çorbayı pişirelim.Bir çay bardağı kadar yoğurt et suyu ile sulandırılır. İçine biraz un ve pirinç koyup iyice pişirelim. Üzerine yağ gezdirelim. İyi ufalanmış nane bile konulabilir.

Yoğurt çorbasını da pek sevmedi Defne. ama bir sürü başka arkadaşımın çocuklarının hevesle yediğini duydum.

Not: Bunlar bizim ek gıdaya geçiş sürecimiz, 7-8 aya kadar olan süreç, şimdi çok çeşitli şeyler yiyor. Bununla ilgili daha önce “Defne ne yer” yazısı yazmıştım.