Defne 14 aylık! Veee tatil yolcusu..

 

Çok hızlı, çok yoğun, çok karmaşık bir hafta…Geçti gitti. Güzel şeyler oldu. İşle ilgili… Bizle ilgili…

İtalyan bir firmayla bayilik anlaşması gibi birşey yaptık.

Defne’yi büyüttük, 14 aylık yaptık…

 

 

Yürümeyi, 2 tane azı diş, bir tane süt diş çıkarmayı, değişik yemekler, meyveler denemeyi, bıdır bıdır konuşup, anne, baba, gel, al, git, ver ve geri kalan herşey için ıhh demeyi, beğendiği kıyafetleri giyip, beğenmediklerini itmeyi, pipetle birşeyler içmeyi öğrenmeyi, kaydırağın en tepesinden aşağı kadar tek başına kaymayı, üstüste iki akşam anne-babasız uyumayı, bebeklerini eee eeee diye uyutmayı, hepsini kaşıkla besleyip, pipetle su içirmeyi, koltuğa tek başına tırmanarak çıkıp, tek başına inmeyi bu son aya sığdırdı Defne.

 

 

Hepimiz bir tatili haketmemiş miyiz? Etmişiz.

Bir hafta tatildeyiz. Denizle ilk tanışma değil bu. Ama kovasını, küreğini, mayosunu kapıp, bavulunu yapıp gideceği ilk otel tatili.

Heyecean, telaş, daha şimdiden yorgunluk, merak, mutluluk. Hepsi bir arada…Bize şans dileyin.

Çocukla tatil mi?! Ne var onda canııım? Bal o, kaymak o, sürekli adrenalin, koşturmaca ama çok keyifli birşey o. Diyerek dönelim.

Hadi. lütfen:))

 

Öp lütfen! Günde 1 kez.

Buğulu sesli psikolog teyzeye soruyor, aşırı düzgün Türkçe konuşan, karşılıklı konuştuğu teyzeye söz vermek için ondan 3. tekil şahıs gibi bahsedip ‘Buyursunlar efendim’ diyen amca: Kaç türlü sevgi vardır? Aşk nedir? Tutku farklı birşey midir? Karşılıksız sevgi, sevgilerin en güzeli midir? Dinleyip yorum yapmak isteyenler, kendi büyük aydınlanmalarını tüm dünyayla ve dolayısıyla biz fanilerle de paylaşmak adına telefon ediyorlar. Efenim, sevgi dediğin çeşit çeşit, anamızı babamızı, yeri gelir kocamızı -tabi ki böyle demiyorlar; eşimizi- vatanımızı severiz, aşk dediğin geçicidir, tutku dediğin zaten gençlik illeti, hemencecik geçiverir, boşver onu, ama baaak sevgilerin en güzeli, en karşılık beklemeden olanı evlat sevgisidir. Psikolog teyze de ballandırdıkça ballandırıyor. Elbette en güzel sevgi karşılık beklemeden olandır, karşılık beklenene sevgi denir mi ki zaten, evlat sevgisi de bunun en güzel örneğidir diye.

Tamam evlat sevgisi hiç birşeye benzemiyor, tamam her anne evladını karşılık beklemeksizin fütursuzca seviyor, da ben bu sabah itibariyle farkettim ki karşılık bekliyormuşum ya. Sabah 5.20’de çığlıklarla uyanmak. Sakinleştirmek yarım saat. Tekrar uyutmaya çalışmak yarım saat. Başarılı olduktan sonra uykuyu devam ettirme süresi 10 dakika. Tekrar çığlıklar 5 dakika. Gibi bir çılgınlık silsilesinden sonra saat 6.45 te koltukta yanımda oturan Defne birden davranıp kendi isteğiyle kucağıma çıkıp oturdu. Başını boynuma gömdü. Sakince. 5 dakika. O an dünyada en sevdiği insan bendim. Güney değildi. Lupi değildi. Shela değildi. Bisikleti değildi. Bendim. Kesindi. Emindim. O beş dakika daha da mı birçok sevdim Defne’yi? Sanki. Azıcık daha fazla.

Bir kere de öpmüştü ya beni, tek bir kere. Şap diye. Sulu sulu. O zaman da mı azıcık daha fazlaydı? Eh. Sanki.

İtiraf. Deliler gibi seviyorum. Ne yaparsa yapsın manyakça seviyorum. Alıp tekrar içime sokacak kadar seviyorum. Ama o da beni severse, üstüne bir de gösterirse sevdiğini… İşte o zaman uçuyorum!

Defne, o buğulu sesli psikolog teyze ne derse desin, evlat sevgisi karşılıksız sevgi desin, karşılık beklersen sevgi olmaz desin, sen beni çok sev! Ve bunu çok göster. Sarıl. Boynuma sokul. Öpülmekten hemen sıkılma. Sen de öp. Değer buna. Gerçekten bak:)

Buğulu sesli teyzeyle, aşırı düzgün Türkçeli amca nerden mi çıktı? TRT Fm’den. TRT Fm nerden çıktı? Bolu-Ankara yolundan. Joy Fm çekiyordu da biz mi dinlemedik! E tabi serde 30 yaş üstü Türk insanı olmak da var. Tahsildaroğlu peynirlerinin reklam müziğine eşlik edip, nostaljik görünümlü radyo kazanmak için son harfle kelime türetme oyununa da katıldım mı tamamdır! Neyse bir 10 yılım daha vardır heralde. Vardır dimi? Heralde?

 

23 yaşındayım ben, duydun mu? 23!

Cumartesi akşam aylar aylar sonra hatta belki de yıllar sonra bir konsere gittin. Zaz konserine. Hani sokaklarda şarkı söylerken keşfedilen Fransız kız var ya işte o. En son ne zaman konsere gittiğini düşündün. Galiba 2 yıl önce. Duman konserine. Defne yoktu. Hatta Güney bile yoktu. Askerdeydi.

Akşam 7 ‘de kapılar açılacaktı. Gidip yüzlerce insanla birlikte sıraya girdin. Yırtık kotun, salaş tshirtün vardı üstünde, sırtında sırt çantan. Yanındaki kocan değil sevgilindi. Arkadaşların vardı. Kapıdaki görevliler 18 yaşından küçük mü diye bazılarını durdurup kimlik soruyorlardı. Sana sormadılar. Olsun 18 değildin belki ama 23’tün o gece. Bazılarının yaşının küçük olduğunu nasıl anlıyorlar diye merak ettin, çok büyük görünseler de . Kesin kaz ayağı bölgesine bakıyorlardı. Olay oradaydı. Çizgi varsa geç, yoksa kimlik göster! Saatlerce sıra bekledin. Olsun. Dedikodu vardı, şımarıklık vardı, gülüşmeler vardı. Güneş vardı. İçeri girerken sıralar karıştı, birşeyler oldu, bir şekilde yüzlerce kişinin önüne geçip içeride buldun kendini. Genç olmak zaten kahkahalar arasında çaktırmadan sıraya kaynak yapmak değil miydi?

Evet evet kesinlikle 23 yaşındaydın. Defne doğmamıştı. Evlenmemiştin bile. Kaz ayağı çizgileri? Güneş gözlüğü diye birşey var canım.

Konser çim amfideydi. Ne o yere sermek için örtü mü çıktı sırt çantandan, bakkaldan alınmış ucuz bira yerine? Olabilir, yer soğuk çeker. Çocuğun olmaz sonra. Ser örtüyü. Esmeye mi başladı birden. Şu öndeki kız her tarafı delikli tshirtü ve el kadar şortuyla üşümüyor mu? Olsun giy sen montunu. Onu annesi küçükten alıştırmış soğuğa. Sen alışık değilsin. Defne ne mi yaptı bu arada? Yok artık, daha yeni geldin, düşünmeye başlamak için çok erken. Defne’yi bırakacak kimsen yok ya akşamları, Defnesiz çıkmaya alışık değilsin. Olabilir. Bugün 23 yaşındasın.

Konser başladı. Fransızca da ne zor dilmiş arkadaş, bir türlü eşlik edemiyorsun. Arabada CD’den çalışıp gelmiştin oysa. Sahnedeki ne tatlı kız. Sesi güzel. Değişik bir dansı var. O dans Defne’nin pıtıpıtı dansına mı benziyor? Evet kesinlikle. Telefona bakıyorsun elinde olmadan, arayan yok. Gitarist sahneye çıkıyor. Komik birşeyler yapıyor. Güneeey Defne olsa buna çok gülerdi, dimi? Evet, çok gülerdi. Uyudu mu acaba? El yine telefonda. 18liklerin kafasında yanıp sönen kulaklar var taç gibi. Güneeey biz de alalım mı? Sen de mi takacaksın? Hayır Defne’ye götüreceğim. O 2 sıra önünüzde 4 aylık bir bebek mi var? Yok artık! Huysuzlandı biraz. Pusetini getirdi annesi. Uyudu şimdi. Sen niye Defne 4 aylıkken götürmedin konsere. Cesaretin mi yoktu? Hayır cesaretten değil bu. Hem 4 aylık bebeğin konserde işi ne? Rahatsız da görünmüyor ama. Kulaklık mı var acaba? Sen yeterince rahat bir anne değil misin yoksa? Yok canım rahatsın. Değil misin yoksa? Ohooo bu konulara nasıl geldin? Bak Zaz ne diyor. Bağır diyor, çığlık at, içindeki hayvanı uyandır diyor. Hadi bağır! Defne olsa bağırma kısmında çok mu eğlenirdi Güneey? Evet, canım. Naptı ki acaba? Telefonlara kaçamak bir bakış daha.

Babetli ayakların çok mu üşüdü? Sırt çantanda çorap mı var? Daha neler? Neyse getirmişssin giy bari. Babetin içine mi? Evet. Karanlıkta kimse görmez zaten.

Konserin sonu geldi. Eblouie par la nuit’i yi de söylemedi zaten. Halbuki en çok onu seviyordunuz.

G: Defne’yi özledin di mi?

T: Evet. Sen?

G: Ben de çok özledim.

T: 26 Eylül de de Goran Bregoviç geliyormuş. Defne’yi de getirsek. Kesin çok sever. Hem biraz daha büyümüş olur.

G: Olur.

23 yaşında mıydın o gece ? Anne değildin. Hatta evli bile değildin.

Saat de 11’i geçmiş. Uykun mu geldi?

Eve dönünce Defne’nin yanında kim yatacak kavgası mı yapıyorsunuz yoksa? Yok artık!

Karnınız acıkınca yemek için çantanda soyulmuş salatalık, ekmek arası ev köftesi getirmedin ya hala şansın var. Anne olmuşsun çoktan da hala biraz acemisin. 23 değilsin ama 40 da değilsin canım. 31.

Bir dahaki konser Pepee konseri olmasın da!