Ne? Beşiktaş’ın maçı mı varmış?

 

Pek tabi ki her modern (!) Türk annesi gibi bu televizyon olayına ben de karşıydım. ” Aaa ne televizyonu canım, ben kızımı oyunlarla, şarkılarla, kitaplarla büyüteceğim, televizyon dediğin tembel anne işi” diye yine tükürdüğümü yalayacağım, ama henüz bunu bilecek olgunlukta olmadığım bir konuda daha atıp tutuyordum. Defne elbette ki akşamları sakince kucağıma oturacak hatta mümkünse uzanacak, bir kitabın resimli sayfalarına bakarak masallar uyduracağız, sonra öpücüğünü aldığı gibi doğru yatağına, melekler gibi uyuyacak, büyüyünce de benim okuduğum kitaplar sayesinde pek entellektüel, pek sosyal bir kişilik olacak. Sanıyordum. Bu senaryoda TV’ye hiiiç mi hiç yer yoktu. Bir süre sonra tükürdüğümü yalamak isteyip onu bile beceremeyeceğimi nereden bilirdim ki!

Haftasonu, düzeni, saati azıcık şaştı diye (valla azıcık, bizim bir suçumuz yok!) akşama doğru aldı mı Defne’yi bir çılgınlık, bir delilik, bir ne yapsam ne etsem de odalara sığamasam, yataklarda yatamasam, kudursam da kudursam hali! Aldı valla. Güney’le seferber olduk. Oynatalım? Cık. Mız mız mız. Gezdirelim? Cık. Mız mız mız. Uyutalım? Cık. Mız mız mız. Ee biz de insanız canım, ana baba olduk diye sabır gani gani ama sınırsız da değil ki! Birden sol omzumuzda birer şeytan belirdi, ” Aç TV’yi 5  dakika 5 dakikadır, otursun izlesin sıpa.” dedi. Hay ağzını öpeyim, ne güzel söyledin diye, açtık bir heyecan TV’yi. Verdik Luli’yi. (Evet bir Baby TV’miz bile yok.) İlk bir iki dakika evi kaplayan sakinlik, gözlerimizdeki parlama, seyrettiği şeyin pat diye bitmesiyle Defne’nin cırlamaya geri dönmesiyle sönüverdi. Bir TV macerası da başlamadan sona erdi.

Hayır canım, Defne var diye hiç TV açmayacak kadar deli değiliz, ama elimizle seyrettirmeye teşvik edecek kıvama yeni geldik!

Dün akşamki Beşiktaş maçına gösterdiğin ilgiyi Luli’ye göstermedin ya Defne, hatrı kaldı valla!

O’nun bıraktığı işaretler…

Uzun zamandır okuduğum bir blog www.defneyleyasamak.com . Çok uzun zamandır… Daha benim Defne, Defne değilken, hatta bir Defne’m olması fikri bile aklımda yokken…Okuduğum, gülümsediğim, kahkaha attığım, meraklandığım, arada bir hüzünlendiğim…

Sevgili Tuğba, O’nun bıraktığı işaretler diye bir seri başlatalım mı demiş… Neden olmasın?

Uykusuz bir gecenin ardından, yanan gözlerle gelmişken işe, ve söylenirken içten içe “Bu bebek büyütme işi de zormuş be.” diye…

Gözümün gördüğü…Beni gülümseten…

 

Matematiğe gel!

 

Defne 8.5 aylık bir bebektir. Haftasonu süslenip püslenip, yanına anasını, babasını, eşyalarının olduğu bebek çantasını da alıp, Başak’la Uğur’a ev gezmesine gitmiştir. Giydiği kıyafetlerin de etkisiyle hanfendi bir kişilik gibi görünmektedir. Herşey dört dörtlüktür. Ama o da ne? Bebek çantasında sadece bir bez vardır, ve bundan kimsenin haberi yoktur. Bu durumda “hanfendi kişilik Defne” gittiği gezmede kaç bezlik muamele yapmıştır?

Cevap veriyorum: 4!

İkisini kapalı tribünde, ikisini açık yeşil sahalarda:)

Akılsız ananın cezasını babalar çeker hesabı markete koşturulan Güney’i, kapıda ev ahalisi ve lavaboda yıkanıp havluya sarılmış bir Defne karşılamıştır.

Demek ki neymiş, her” hanfendi” görünüşün altında serseri bir ruh yaşayabilirmiş:)

Kulun istediği bir göz…

 

Hani bazen dersin ya, hani benim kızım-oğlum da şunu yapacak da ben de görecek miyim diye. Dersin. Herkes der. Ben de dedim. Daha dün. Facebook’ta, koltukta oturduğu yerde uyuyakalmış bir kız çocuğu görüp, karşımda oturan kocama dedim. “Bizim cadı da böyle oturduğu yerde uyuyacak da ben de görecek miyim peh peh peh!” dedim.

Akşam oldu, Defne giyindi hazırlandı, artık uyku zamanı diye özenle yatağa götürüldü. Emzirildi. Uyusun diye yatırıldı, son iki haftanın yeni uyuma seremonisi etkinlikleri kapsamında yanına yatıldı. 30 dakika saç yolma, kapalı gözü kirpiklerden tutup açma, kaşları çıkış yönünün tersine itinayla tırtıklama, yüzü gözü tırnaklama, ayakları annenin ağzına gözüne, elleri burnuna sokma seansının sonunda “Yok la bu böyle uyumayacak” diye bir daha emzirme, tekrar yatırma, 30 dakika daha yukarıda adı geçen eylemleri bıkıp usanmadan tekrarlama sonucu bende sigorta attı! “Aaaa bu ne böyle, uyumazsa uyumasın, uykusu gelince uyur nasılsa.” diye kaldırdım, oturttum yatağa. Ben de karşısında yarı yatar durumda. Üstüme doğru bir hamle yaptı, “Yine mi saldıracak yoksa” diye hamleyi savuşturmaya çalışırken ben, birden boş bulundum, geldi soktu başını gıdıma. Napıyor ki böyle diye anlamaya çalışırken ben, birden nefes alışverişler derinleşti, eller ayaklar sakinleşti. Uyudu. Bir dakikada! Hayır ne böyle sarılmalı sevgi gösterilerine alışkınım, ne de uyumasına. Aldı mı beni bir gülme. Ben güldükçe kıpırdandı, başını çevirdi, yine de uyudu.

Demek ki neymiş, birşey için hayal kurarken, detay vermek gerekirmiş. Oturduğu yerde uyusun demek yetmezmiş, yer, zaman, şekil belirtmek gerekirmiş.

Bir de kızını gıdısında uyutan anne naparmış, telsizi açtığı gibi içeri koşar “Hahaahaa, Defne bugüne kadar ki en güzel kıyağını bana yaptı nabeeeerrrr?” diye, içeride hangi bisikletle nasıl hızlı gidileceğini anlatan belgeseli muhtemelen birkaçıncı defa izleyen kocasına nanik yaparmış:)

 

Anne Dostu Toplum

Tatlı Nil’in annesi Yeşim (http://nils-mum.blogspot.com/), bir süre önce Anne Dostu Toplum soruları ile beni sobelemişti. Bir süredir bizim evdeki aile ziyaretinden dolayı biraz geç de olsa cevaplarımı paylaşmak istiyorum.

1. “Anne Dostu Toplum”dan ne anlıyorsunuz? Birkaç cümle ile tanımlar mısınız?

Anne Dostu Toplum diye bir kavramı konuşuyor olmak garip aslında. Anne dostu olmayan bir toplum nasıl olur ki diye düşünüyor insan ama oluyor maalesef. Annelik hayatın içinde en doğal, en temel olgulardan biri. Her anne bunu ruhsal olarak yargılanmadan, dışlanmadan, taciz edilmeden, fiziksel olarak da engellenmeden, normalde yaşadığı hayattan kopmadan hakkı olanı rahatlıkla yaşayabilmeli.

2. Türk toplumunun “Anne Dostu” bir toplum olduğunu düşünüyor musunuz?

Bazen evet, bazen hayır. Annelik toplumun çoğu için kutsal ama teoriyle pratik maalesef pek uyuşmuyor. Annelik bizim toplumda herkesin mutlaka bir fikrinin olduğu ve çoğu zaman da sadece kendi fikrinin doğru olduğuna inatla inandığı bir konu. “Dost”ça davrandığını düşünerek taciz eden insanlardan çok yoruluyorum. Özellikle hemcinslerimiz yapıyor bunu. Erkekler bu konuda daha duyarlı ve yardıma gönüllü.

3. Toplumsal hayatta annelerin karşılaştığı en büyük üç zorluk sizce nedir?

En büyük zorlukların başında başkasına fikir yerine akıl veren, dayatmacı “tecrübeli” anneler geliyor galiba. Sosyal hayatta defalarca böyle müdaheleci insanlara rastlıyorum. Bana ya da başkasına. Çocuk böyle uyutulur, yemek şöyle yedirilir, şu katiyetle yapılamazcılar…Tavır da çok önemli. “Yüzüne birşey sarsaydınız keşke, üşümesin bebek.” demek var, “Sar çocuğun yüzünü sar, bu havada çocuk mu çıkar zaten!” demek var.

Fiziksel çevre zaten başlı başına bir sorun. Bizdeki şehircilik anlayışı insanları sokak yaşamına teşvik eden bir anlayış olmadığı için, değil bebekli ya da engelli, normal gündelik yaşam için bile sıkıntılı sokaklar.

İş yaşamında ise benim kendi işimiz olduğu için maruz kalmadığım ama bir sürü arkadaşımın anne olduğu için yaşadığı negatif ayrımcılıklar var.

4. “Anne Dostu İş Yeri” deyince aklınıza gelen ilk üç kriteri paylaşır mısınız?

Süt sağacak ve saklayacak, ve bunu yaparken annenin kendisini suçlu ve huzursuz hissetmeyeceği bir ortam

Çalışma saatlerinde esneklik

Kariyer planlamasında anneliğin kadınların önüne engel olarak çıkarılmaması; anne olmadan önce bile hamilelik, doğum gibi konular yüzünden çoğunlukla ikinci tercih oluyor kadınlar…

5. Çalışan annelerin yaşadığı en önemli üç sorun size göre nedir?

Hem iyi bir anne, hem de başarılı bir çalışan kadın olmak için bir çok şeyden fedakarlık yapmak gerekebiliyor ve buna rağmen hem başkalarının eleştirileri hem kendi vicdanlarıyla sürekli mücadele halindeleler.

Süt sağma, hastalık, okul sorunları gibi çocuklarla ilgili durumlarda iş saatlerinde esnekliklerinin olmaması veya bu esneklik varsa maruz kalınan eleştiriler.

İyi bir bakıcı bulabilme sorunu.

6. Elinize bir sihirli değnek verilse, iş ya da günlük hayatınızda yaşadığınız hangi sorunu/engeli değiştirmek isterdiniz?

İşyerlerinde süt sağmak için, alışveriş merkezlerinde, hastanelerde, restoranlarda vs. ise bebek bakımı için öylesine yapılmamış, gerçekten işlevini yerine getirebilecek odalar hazırlanmasını sağlardım.