The “anne” !

 

Defne'nin saçlarını kestik. Kuaförden çıkan her kadın gibi beğenmedi!27 Ocak 2013.

 

Kafam karışık.

İlkokul beşe geçtiğimde, Kayseri’den Mersin’e taşındık biz. Annem 34 yaşındaydı. Biri 12, biri 10 yaşında iki çocuğu vardı. Öğretmendi, hergün okula gidiyordu. Haftasonları okul kursuna gidiyordu, ek gelir olsun diye. Hergün deli gibi evi temizliyordu. Çeşit çeşit yemek yapıyordu. Saçımı da kesiyordu, dikiş de dikiyordu. En güzel örgüyü o örüyordu. Misafir de çağırıyor, gün de yapıyordu. Doğumgünü pastamı da o hazırlıyordu, bayramda baklavayı da o yapıyordu. Evde salça da kaynatıyor, kışa konserve de yapıyordu.

Şaşırıyor muydum? Hayır. Takdir ediyor muydum? Elbette ki hayır. Kooooskoca 34 yaşında bir kadındı o, anneydi, hem de iki çocuk annesi. Normal olan buydu zaten. Bir insan 34 yaşına gelince, hele de anne olunca, Allah ona öyle bir güç, öyle bir kudret veriyordu ki, tabi ki yapması gereken herşeyi yapıyor, hiç de yorulmuyordu. Ama onun beceresi değil, Allah’ın işiydi. O zamanlardaki enerjim, okula gidip, ev ödevlerimi sızlanarak yapıp(yetiştiremediğim yerde, ben uyuyup, kalan ödevlerimi anneme yaptıracak halim yoktu heralde, daha neler?!), TV’deki bilumum gereksiz dizileri izleyip, hergün okulda 8 saat gördüğüm arkadaşlarımla 1 saat de telefonla konuşup, ablamla günlük kavgamı etmeye ancak yetiyordu. Daha fazlası mı? Yok artık! Çocuktum ben çocuk. Ben de enerji ne arar? 34 yaşıma gelip, 2 de çocuk yaptım mı, işte o zaman dünyanın altını üstüne getirebilir, her işi yapabilirdim. O zamana kadar bunlar annemin işiydi.

Bir haftadır annemler bizde. Geldiğinden beri yemek yapıyor, evi temizliyor, dolabı boşaltıyor, yıllardır atılmayı beklenenleri atıyor (abartmayayım yıllardır bekleyen birşey yok bizim evde, annemin bir önceki gelişinden beri diyelim), Defne gek istiyor, annem garanti olsun diye, gek, börek, poğaça, pasta yapıyor. Mantı açıyor. Düğme dikiyor.

Kadın geldiğinin ertesi günü Defne’nin saçını bile kesti! 6 aydır kesmeyi, makasım yok, tarağım yok, hevesim yok, kızım deli, bugün soğuk, yarın sıcak, saçı kurudu ıslak lazımdı, “Ben saç falan kesemem yaa, üstüme gelmeyin! Berber miyim oolum ben!” diye diye ertelediğim, uçlarından sarkan incecik, zayıflamış tüylere, “Ayyy onlar bebeğimin ilk saçları, duygusal bağım var kesemem.” diye anlam yüklediğim saçları… Makasını bile getirmiş kadın!

Ben ne mi yapıyorum? İşe gidiyoruuuum, eve geliyoruuum, yemek yiyoruuum, çok yoruluyoruuum… Tamam ya, totomu devirip yatıyorum. Yatarken boş durmuyorum ama. Düşünüyorum. 34 yaşıma kaç gün kaldı? İki çocuğum yok ondan mı? Bu Defne cadısı büyüyünce yatar uyur da ödevlerini bana yaptırır mı? Ben liseye gelene kadar saçlarımı annem kesti, benim makasım yok, bu beceriksizliğim ondan mı? Annemden dikiş öğrensem, Defne’ye kimselerde olmayan, çok tarz(!) kıyafetler diksem, kıyafetler öyle güzel olsa ki, okuldaki çingene pembesi Barbie’li kıyafet giyen Bengisu’yla İlayda “Aaaa annesi Zara’daki elbiseyi almamış da çakmasını dikmiş, onu da becerememiş yeaaa.” diyemeseler de, dili büzüşesiceler, “Aaa değil Zara’daki elbiseler, tüm Yukarı Doğu Yakası’ndaki elbiseler halt etmiş” deseler de, kızım bir Gossip Girl karakteri olsa, okulunun Queen Bee’si olsa. Yetmese Allah’ın kanaviçesinin adı “cross-stitch” olsa, ben onun da alasını yapsam, mantı da açsam, turşu da kursam, ay onlar çok domestic olursa, ekose etekli levrek pişirsem akşama, Güney eve gelince “Aaa sevgilim, sen de ne hamaratsın, aynı işte çalışıyoruz, üstüne bir de evde harikalar yaratıyorsun.” diye verse gazı, yetmese Defne de “İşte benim annem yaa, yapar tabi!” dese.

Çok yoruluyorum.

Düşünürken.

Neyseki hala 2 senem var.

Güneeey, 2 sene sonra ekose etekli levreğini tabağında bil hayatım!