Defne 16 aylık!

16. ay...

 

Ben O’nu doğduğu zamankinden çok daha fazla seviyorum.. Bir annenin böyle söylemesi ne kadar doğru? Bilmiyorum. Ama gerçek bu. Düşünüyorum. Bazen çok bencilce buluyorum bu fikri. Ama öyle.  Ben bu kızı tanıdıkça, daha çok şey paylaştıkça, daha çok kahkaha attıkça beraber, sadece bize özel bir dil geliştirdikçe, Defne her sabah saat bilmem kaçta kalkar ve kalkınca bizimle yatakta yuvarlanmayı çok sever, Defne yemeğini bilmem ne şekilde yemekten hoşlanır gibi cümleler çoğaldıkça daha çok seviyorum.

 

Ailecek çok cool'duk.

16. ay…

1. yaşına yaklaşırken Defne, hep söylüyordum, ben daha “bebeğim” le yeterince zaman geçiremedim, “çocuk” annesi olmaya daha hazır değilim diye. Niyeyse “bebeğim” olmasını daha cool buluyordum bir taraftan. Sanki çocuğu olanlar daha yaşlı, daha domestic, daha “Defneeee, evladım koşma, düşersin, hem bak terliyorsun, üstüne de su içersin hasta olursun.” cu, daha eşofman-dağınık saç-park’çı, olurmuş gibi geliyordu.

Bebeği olmak öyle miydi? 8 aylık bebeğim var, evet doğum kilolarım da gitti -nasıl da havalıyım- , gecede 5 kere uyanmak mı, çoktan alıştım -evet artık göz altımda morluklar yok, çok bakımlıyım-, hadi dışarı çıkalım mı, tabi, çıkalım, bebek mi var, olsun, biz artık bebekle yaşamayı, bundan keyif almayı öğrenmiş genç bir çiftiz, hem Defne dışarıda pusetinde uyur, sorun olmaz -evet, bebeğimi çok güzel alıştırdım, gezgin ruhlu, hem gezer, hem uyur, ben de çok eğitimli, modern! bir anneyim- , dışarıda yemek mi, hiiiç sorun olmaz, gerekirse evden yemek götürürüm ısıttırırım orada, hem artık eliyle beslenebiliyor, birşeyler atıştırır, hem anne sütü de var, acil durum kurtarıcısı -evet hem çalışan, hem yemek yapan, yaptığı yemeği dışarıda binbir nazla ısıttıracak kadar becerikli, pek muhteşem anne sütünü bebeğinden daha aylarca esirgemeyecek! süper bir anneyim- . O ilk zor ayları atlattıktan sonra, ben, “bebekli genç anne” – tamam 30u geçmiş olabilirim, ama bak valla göstermiyorum, ya da öyle diyenlerin yalancısıyım-, Güney’le biz de “bebekle keyifle yaşamayı öğrenmiş genç çift” tik. Evet, çok cool‘duk ve “çocuk” annesi olup bunu bozmaya hiç niyetim yoktu.

 

Defne, davul ve dans...

16. ay..

Akşam saat 8. Evde Defne’nin saçma sapan davulundan saçma sapan müzikler çalıyor. Deli gibi dansediyoruz. Üçümüz. Kahkahalar. Çığlıklar. Ayağımız kayıp düşüyoruz. Yerlerde yuvarlanıyoruz. Defne’nin ağzından salyalar akıyor. Elimin tersiyle silip, şortumun totosuna kuruluyorum.

Öğleden sonra 5. Parktayız. Defne’yle içiçe kaydıraktan kayıyoruz. Yere yuvarlanıyoruz beraber. Üst baş toz içinde. Üzerimde eşofman. Saç dağınık. Kahkahalar.

Öğlen saat 1. Dışarıda yemekteyiz. Ellerimle bölüp köfteleri Defne’ye yediriyorum. Kendi elleri de yemeğin içinde. Bana yediriyor.  Yüzümüz kirlenmiş. Birbirimize bakıp kahkahayı basıyoruz. Yemek bitince inip sandalyeden koşuyor. Ben de peşinden.

Evet hiç cool değiliz. Ama çok mutluyuz. Defne artık bebek değil. Çocuk oldu. Ben artık “bebekli genç anne”, biz artık” bebekle keyifle yaşamayı öğrenmiş genç çift” değiliz. Biz artık 3 kişilik minik bir aileyiz!

Ben şimdi “çocuklu kadın” mı oldum? Baksana bir yakından daha yaşlı mı görünüyorum? Kaz ayağı bölgemde çizgiler mi belirmiş? Yaşlanmaktan değil canııım. Genetik o. Bizim ailenin tüm kadınlarında var.

Defne artık yürüyor, koşuyor. En büyük zevki dansetmek. Gerçekten dansediyor.  Hergün yeni figürler deniyor.

Kaydıraktan kendisi kayıyor, salıncağa bayılıyor.

Et, tavuk, balık, sebze, herşeyin tadına bakıyor. Hep biraz önyargılı yaklaşsa da deniyor. Sevdiklerini hevesle, sevmediklerini biraz nazla yiyor. Aylardır kilo almıyor, hatta veriyor. Ama boyu uzuyor. Hareketli ve mutlu. Sorun yok.

Hala melekler gibi! uyumuyor. O da uykuyu sevmeyen bir çocuk. Bir kere bunu kabul ettin mi, bunda da sorun yok.

Eve geldiğimde akşamları tüm koridoru koşarak, çığlıklarla gelip beni kucaklıyor.

Şaka yapıyor. Bizim komikliklerimize deli gibi gülüyor. Kendi de bizi güldürmeye bayılıyor.

Kıskanıyor. Deli gibi kıskanıyor. Başka bir bebek, annem, Güney.. Başka birine sarılmama tahammülü yok. Hemen Anniieeea diye koşup aramıza giriyor.

Annieeaa, baba, dede, mamma, gel, git, al, ver, giy, dak(tak), doka(toka), bitti, gitti, bebeee (Pepee), zeytin, tedi(kedi), havhav, bağa (kurbağa), at, koy, baybay, abi, Kaa (Kaan), aç, cici, yokg (yok) diyor.

Terliklerini kendi giyiyor. Bizimkileri getirip giy diyor. -yaşasın çocuğumuzun terlik, su vs getirdiği güzel günler-

Şık bir kıyafet giyince cici diye şımarıp seviniyor.

Git ve babayı uyandır, hadi kovayı getir, çiçeği sulayalım gibi cümleleri anlayıp uygulayabiliyor.

Kitapta gördüğü üstü kirli bir çocuğa eeeh  eeeh, sokakta gördüğü uyuyan bir köpeğe eeeeee e, eeeee  e diyor.

Her düştüğünde yere vurup, ıh ıh diye yere kızıyor. Bir keresinde başını dizime çarptı, kendi başına ıh ıh diye vurup kızdı, çünkü bu defa suçlu olan dizim değil başıydı:)

Başına nolduğunu anlatan Defne...

 

İlk defa sokakta ciddi olarak düştü, başı, çizildi, morardı, şişti. O beş dakika sonra unuttu. Ben unutmadım. Çocukları melekler korusa olmaz mı?

Aradan iki gün geçti, çılgınca dansedip kahkaha atarken Defne’yi bir durdurup sor lütfen. Defne başına noldu?

Uuuuuu, uuuuu (dudaklar büzük, kaşlar çatık, el başta), ıh ıh ıh (yere pat pat vurulup kızılır), ühüüüüü (başını kolunun altına sokup sızlanır) ve dansa devam!

Çocuk oldu demiş miydim?