Su gibi olmakta yüzüm…

Bugün Ramazan başlıyor dedim Defne’ye. Bazılarımız oruç tutacak dedim. Oruç ne demek hatırlıyor musun diye sordum. Evet dedi, gece kalkıp yemek yiyecekler, bir daha akşam olana kadar yemek yemeyecekler. Geçen sene öğrenmişti. Ama bu defa biraz hayretle, biraz da korkarak sordu, çocuklar tutmak zorunda değil di mi? Belli bir yaşa kadar tutmak zorunda değil dedim.

Kimse ‘zorunda’ değil. İnanan, yapabilen, isteyen…

Aç kalan insanları mı anlamak için tutuyoruz diye sordu. Bazen yemeğimiz olduğu için şanslı olduğumuzu unuttuğumuz için mi? Yemeğimizi yemeyip dökmenin kötü olduğunu hatırlamak için mi? Aslında paylaşsak olmayanlarla. Bize fazla gelmese, onlar aç kalmasa dedi.

Sadece ‘yemek’ değil dedim konu. Azalmak değil sadeleşmek, bedenimizi de ruhumuzu da bir nevi temizlemek. Dilim döndüğünce anlattım bana ‘oruç’ ne demek. Peki, neden 30 gün tutuyoruz orucu, bir günde anlamıyor muyuz, orucun bize anlattıklarını. Hadi 30 gün tuttuk, seneye unutuyor muyuz bu sene öğrendiklerimizi, neden bir daha tutuyoruz dedi.

Unutuyoruz tabi dedim. Seneyeyi bırak, bugünden yarına bile unutuyoruz.

Acıları, kötülükleri, başkalarının yaşadığı zor hayatları.

Arkamızı döndüğümüz anda unutuyoruz.

Ben unutmam dedi önce.

Hem hani Allah yaratmış ya bizi dedi, hani su kaplumbağalarımın en en en en büyük dedesiyle anneannesini yarattığı gibi, sonra onların yavruları olmuş, sonra onların da yavruları… Biz de öyle olmuşuz ya… Herkesi ‘iyi kalpli’ yaratmamış mı?

Sonra bir iç sorgulama yaşadı.

Unuturum dedi. Ben iyi kalpliyim ama bazen seni üzüyorum, arkadaşlarımı üzüyorum bilmeden.

Durakladı.

Bazen de ‘bilerip’ yapıyorum anne dedi. Yanlışlıkla değil. Sesi titredi.

Unutuyorum iyi kalpli olmayı. Kızınca unutuyorum.

Allah herkesi iyi kalpli yaratır, kötü olmayı insanlar seçer dedim.

Üzüldü.

Kötü kalpli miyim ben dedi.

Hayır dedim, kızınca bazen herkes istemediği, kötü şeyler yapabilir. Ama bunu yaptığına üzülüyorsan, pişman oluyorsan,kırdığın kalbi tamir etmeye uğraşıyorsan kötü değilsin. Sadece insansın. Herkese bazen olur.

Peki o zaman, bir ay, daha ‘iyi’ olmaya uğraştığımız için, daha az yediğimiz için mi sonunda istediğimiz kadar şeker yiyebiliyoruz dedi.

Bayram bu mu demek?

E haklı.

Bir nevi.

Kısa özet.

Sonra unuttu.

Az önce’ bazen kötü kalpli olduğuna üzüldüğünü’ unuttu.

Evet unutmak bazen iyi. Yaşayabilmek için. Mutlu olabilmek için.

Unutsak. Bize yapılan kötülükleri. Üzerini örtmesek de, üzerinden geçebilsek üzen şeylerin.

Ama bir de hep hatırlasak.

Bizden başkasına yapılanları. Haksızlıkları.

Daha ‘iyi’ insanlar olmayı.

Başkaları için elimizi taşın altına daha çok koymayı.

Ben bu Ramazan oruç tutamıyorum ama elimi, dilimi, kalbimi arındırabilmek niyetim.

Daha ‘gönlü güzel’ olabilmek.

Tutmayana dil uzatmayıp, tutana yüreğimle destek vermek.

Geçen sene Ramazan ayında, Doğa daha 10-11 aylık, bir parça patatesi dişsiz ağzında hamura çevirmiş, ısrarla Defne’ye uzatıyordu. Defne de ‘Saol Dova istemiyorum’ diyordu. Doğa pes etmiyor, ağzına ağzına sokmaya çalışıyordu Defne’nin. Defne en sonunda dayanamadı, ‘Saol saol Dova, ben yiyemem, büyük orucuyum.’ dedi. Sonra da kulağıma yavaşça fısıldadı. Neden öyle dedim biliyor musun, patates çok tükürük olmuştu, iğrençti, yemek istemedim. Ama üzülmesin diye de söyleyemedim. Kalbi kırılırdı.

İşte bu Ramazan o saflıkta gözüm. O iyi niyette yüzüm.

O kadarı akan su, ben ise devede kulak belki.

Ama o suya atılan taş da olsam, yeterim.

Daha çoğuna o zaman niyet ederim.