Currently Browsing: Yeme içme

Defne ne yer?

 

Hani küçükken anneler anneanneler ev işinden, mutfak işinden kaytarmaya meyilli “Yaa benim okulum, ödevim var yaa!” diye söylenen hallerimizi görünce “Aaa olmaz öyle, okusan da, işin de olsa, holding başkanı da olsan, yemeği sen yapacaksın, öğren.” derlerdi ya  o sözler bir kulağımdan girip öbüründen çıkardı. 30’uma gelmiş hatta geçmiş olsam da, 6 yıldır evli olsam da pek de gerçekliği ispatlanamamıştı. Yemek yapmayı seviyordum, bir sürü şey deniyordum, mutfakta zaman geçiriyordum. Ama canım isteyince. Keyfim yetince. Güney gaza getirince. Defne doğdu, bir de ek gıdaya geçti ya işte şimdi tam annemlerin dediği duruma düştüm. Hani kadınları her akşam ne pişirsem derdi alır ya beni de her sabah Defne’ye ne pişirsem derdi sarıyor. Geçen hafta İG’den arkadaşlarla konuşurken bebeği benden küçük olanlar gaza getirdi beni, Defne’ye ne yemek yapıyorsun, yazsana, bize de lazım olur, bak çok sevap kazanırsın diye! Madem işin ucunda sevap kazanmak da varmış, yazayım dedim:)

Baştan söyleyeyim, öyle mucizeler, şahane lezzetler falan yaratmıyorum. Yapıyorum kendimce birşeyler. Bebikleriniz beğenmez de yemezse mesuliyet kabul etmem. Ona göre!

Defne 10.5 aylık. İşte geçen hafta menüsü:

 

Pazartesi: Sahanda köfte

Salı: Mercimek çorbası

Çarşamba: Kıymalı karnıbahar

Perşembe: Sulu köfte

Cuma: Kıymalı pırasa

Cumartesi: Semizotu yemeği

Pazar: Çamlıdere’de olduğumuz için tembel gün:) Milupa hazır kavanoz çorba

 

Her hafta kereviz yemeği, brokoli çorbası, ıspanak yemeği, havuçlu kabak vs ile sebzeleri değiştiriyorum. Köfteli olanları genellikle her hafta yapıyorum. Yemeklerin yanına bazen erişte, bulgur pilavı falan da yapıyorum ama bir ondan bir ondan yemeye çok sıcak bakmıyor Defne:)

İşte tarifler! (Ay kendimi Emine Beder gibi hissettim. Jamie Oliver gibi hissedeyim de havam olsun bari ya:)

 

Sahanda köfte:

Ben köfteleri önceden hazırlayıp buzluğa koyuyorum. Taze yapmak daha iyidir tabi ama, benim her sabah öyle bir şansım olmuyor maalesef.

Köfteyi bayağı anne köftesi gibi yapıyorum. İki kere çekilmiş yağsız dana kontrafile kıyma, bir yumurta (Defne’nin alerjisi olmadığı için bir süredir beyazını da kullanıyorum.),  ekmek içi (tam buğday kullanıyorum.), rende soğan, köfte baharı, kimyon, karabiber karıştırıyorum. Ben baharatları az az da olsa her yemeğe koyuyorum, hem alışssın diye, hem de doktorumuzun lezzetli şeyler pişirin, onun da damak zevki var tavsiyesine uymak için. Duruma göre içine bazen patates, bazen kabak yada havuç da rendeliyorum. Hem daha yumuşak oluyor, hem de daha vitaminli.

Bir tencereye patatesleri halka halka doğruyorum, üzerine havuçları ve kurusoğanı  halka doğrayıp koyuyorum. Minik minik 3 yassı köfte, en üste de artık biraz düzeldi diye domates doğruyorum.  Bazen sarımsak da doğruyorum. Baharatlar ve su ekleyip kısık ateşte pişiriyorum. Üzerine biraz sızma zeytinyağı ekliyorum.

Köfteler hazır olunca değişik sebzelerle buna benzer yemekler yapıyorum.

Çatalla ezip veriyorum.

 

Mercimek çorbası:

Yine bildiğimiz çorba aslında. Mercimek, patates, havuç,  kıyma, bazen biraz da bulgur, baharatları koyuyorum, pişirip blenderdan geçiriyorum. Bir tek bu çorbayı, ha bir de brokoli çorbasını blenderdan geçiriyorum. Zeytinyağı ekliyorum.

Geri kalan herşeyi çatalla eziyorum.

 

Kıymalı karnıbahar:

Az zeytinyağında küçük küçük doğranmış havuçları kavuruyorum. İncecik doğranmış soğanları, kıymayı ekliyorum. Biraz domates koyup, minik karnıbaharları ekliyorum. Su, ince bulgur, baharatları koyup pişiriyorum. Altını kapatınca biraz daha zeytinyağı ekliyorum.

Başta malzemeleri suya koyup pişirip zeytinyağı ekliyordum. Ama Defne büyüdükçe bizim yemeklere daha çok ilgi duymaya başladı. Ben de kendimize pişirir gibi pişirmeye başladım. Yemekler de daha lezzetli oldu. Zeytinyağı ısıyla özelliğini kaybettiği için başta az yağ ile kavurup, altını kapatınca biraz daha ekliyorum.

Sulu köfte:

Hayat kurtarıcı bir yemek daha. 250 gr iki kere çekilmiş daha kontrafile, 1 yemek kaşığı tam buğday unu, bir fincan ince bulgur, baharatları koyup yoğuruyorum. Minnacık yuvarlak köfteler yapıp buzluğa koyuyorum. Yine z.yağında soğanı kavurup, domates ekleyip, genellikle patates de koyup pişiriyorum. Sarımsak da çok yakışıyor. Pişmeye yakın köfteleri ekliyorum.

 Kıymalı pırasa:

Z.yağında havuçları kavurup, kıymayı, domates ve pırasayı ekliyorum. Baharatları ve suyunu koyup biraz da pirinç ekliyorum.

Yemeklerde pirinç yerine bulgur kullanıyorum çoğunlukla, daha besleyici diye. Ama pırasaya pirinci daha çok yakıştırıyorum.

Kıymalı yaptığım tüm yemekleri bazen zeytinyağlı da yapıyorum.

 

Semizotu yemeği:

Kırmızı mercimek, ince bulgur, domates, kıymayı suda pişiriyorum. Mercimek olduğu için biraz blenderdan geçiriyorum. Semizotunun sadece yapraklarını seçip, bu karışıma ekliyorum. Biraz daha pişirip, z. yağı ekliyorum.

 

Defne zor yer diyip, gerçekten bebeği zor yiyenlere haksızlık etmek istemiyorum ama Defne kolay yiyen bir bebek değil. Bu yemeklerin hiçbirini tamamen reddetmiyor, ama genel olarak her yemeğe başlarken önce bir başını çevirip almak istemiyor, tadına bakınca yiyor. Tabi bolca oyunla ve uzun zamanda. Daha küçükken yedirmek daha kolaydı, şimdi oturmaktan sıkılıyor, ilgisi dağılıyor. Ama sonuç olarak genellikle hepsini de seviyor.

Amma da uzun yazdım. Diğer yemekleri de bir ara yazmaya çalışırım. Ha bir de ek gıdaya geçiş dönemindeki daha temel yiyecekler var ki onlar başka bir yazının konusu olsun. Zira yoruldum!

 

tuba – masterchef

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

Hediği yedik!

 

3. aydan beri bir gün bile geçirmedik “Dişi çıkıyor” demeden. Huysuzluğa bahane, akan salyaya güzelleme, herşeyi kemirmeye söylenmeme derken gelmedi de gelmedi o dişler! 9 ay bekledik! Eee o kadar bekleme de sağlam bir kutlamayı haketti. Öyle diyorum da yola sağlam bir kutlama olsun diye çıkmadık tabi, şunun şurasında 1.5 ay sonra doğumgünü var, abartmadan, aile arasında, küçük bir kutlama yapalım, hevesimizi doğumgününe saklayalım dedik. Sonuç mu? Alın, bakın.

Baştan herkese not: 1. Vay efendim, fotoğraflarda benim gözüm kapalı, yok ağzım açık, kenarda kalmışım, profilim iyi çıkmamış falan filan dinlemem! 30 kişiyle fotoğraf çekip, içinden seçip şuraya koymuşum daha ne!:)

2. Bu yazıda çoook fazla fotoğraf olacak, artık idare ediverin. Söylenmeyin.

Cumartesi günü öğlen saat ikide başlayacaktı kutlama. Defne uyur uyanır yemeğini yer, keyfi yerinde olur diye planları yaptık. Daha önce bahsetmiştim, uykuyu hiç de sevmeyen Defne her saatli program öncesi uyur! Bu geleneği bozmamak adına kendisi bir önceki gece 1-3 arasını uyanık geçirip sabah da telafi etmek için 2 saat geç uyandı! E tabi herşey 2 saat kaydı. Defne 2’de uyudu:) 30 kişi 2’de toplandık, yedik içtik, sohbet ettik, hanfendinin teşrifini bekledik. “Aaa o gürültüde uyuduysa çocuk, ne güzel, maşallah” diyeniniz varsa boşuna heveslenmesin, Defne babaannesinde mutlak sessizlik içerisinde güzellik uykusundaydı efenim.

Bu hayatta bir 50 yaşını geçip emekli olmak, bir de anne olmak kadın milletine garip bir enerji veriyor arkadaşım! Bugüne kadarki hayat felsefemi “Neyse parası verir yaptırırım, param yoksa da olmayıverir otururum öyle” tembelliği üzerine inşa etmişken anne olduktan sonra onu da yapayım, bu da eksik kalmasın diye bana bir gaz geldi ki sorma gitsin. Hah işte o gelen gazla başladım 15 gün önce süslemeleri hazırlamaya. Davetiyeler, ponponlar, yemek kartları, pipetleri bile süsledim o derece!

Yemek faslına babaanne, büyükanne, Mersin’den sarmalarıyla anneanne bile iştirak etti, bir ben iştirak edemedim:) Ben de tasarımdan sorumluydum canım!

 

 

 

 

Herşey tamam, herkes geldi, başladık Defne’yi beklemeye… Güney’le eli yüzü düzgün tek fotoğrafımızdır kendisi. Lütfen itinayla bakınız.

 

 

Artık saat 4 olmuştu ki Defne teşrif etti. Herkes partiye ev ayakkabısını getiriyor diye duymuş olacak ki kendisi de ev ayakkabıları elinde geldi! Karşısında fotoğraf makineli 30 kişilik bir basın ordusu görünce bir miktar şaşırdı tabi. Ama hemen alışıp tadını çıkarmaya başladı. Evet, kendisi bronz. Mersin’de deniz sezonunu açtı ondan böyle havalı kızım ya da salıncak yanığı da diyebiliriz kısaca:)

 

 

Hemen heyecanla beklediğimiz aşamaya geçtik. Meslek seçimi. Masaya, mimarlık için pistole, mühendisliklerin tamamı için scientific calculator (hesap makinesi de öyle grafik falan çizeninden, havalı yani), doktorluk-eczacılık için Rennie, aşçılık için kepçe, modacılık için makas, güzellikle ilgili bilumum şeyler için ayna ve tarak, Güney’in kereste müdürlüğü tahtının varisi olmak için ahşap fil, hangi işi yaparsa yapsın patron olsun diye kaşe, öğretmenlik için kalem, bir çeşit Ali Ağaoğlu olsun, gayrimenkul zengini olsun diye ev anahtarı koyduk. Çok kararsız kaldı kızım. Bir ona uzandı vazgeçti bir buna. Düşündü düşündü, sonunda gayrımenkul zengini olmaya karar verdi!:)

 

 

Sonra başladık bitmek bilmeyen fotoğraf çekme faslına:) Ortamda durmadan konuşan küçüklü büyüklü 30 kişi bir de sürekli hareket eden bir bebek varsa fotoğraf çekmek çok zor işmiş çoook!

Anneyle,

 

babayla,

 

 

babanneler, dedeler,amcalar, halalarla,

 

 

bilumum amca, teyze, dayı, halalarla (kimin ne olacağına Defne büyüyünce karar verecek, zira hepsi ana-babanın yakın arkadaşı kadrosunda henüz:))

 

 

amca, yenge, kuzenlerle,

 

 

fotoğraf çektik de çektik. Çok yorulduk ama değdi:)  Geçtik hediye açma faslına. Bir sürü hediyeleri vardı Defne’nin. Elbiseden şapkaya, diş kurabiyesinden oyuncağa kadar. Herkese kendisini öptürmek suretiyle teşekkür etti Defnecik.

 

 

Bir de adettenmiş dişi çıkan çocuğa bakır tas hediye edilirmiş. Dişleri bakır gibi sağlam olsun diye.  Kendisinin asli görevi banyoda su dökmek olsa da Defne’nin ellerinde davul olarak görevini icra etti. Tası da tamam olduğuna göre inci gibi sapasağlam dişleri olur inşallah Defne’nin.

 

 

Hani pipetleri bile süslemiştim ya, neyseki boşa gitmedi, günün sonunda Güney pipetle üfleyip saçlarını dağıtarak Defne’yi epeyce eğlendirdi. Demek ki neymiş süslü pipet şartmış!

 

 

 

Defne her ne kadar dişi yerine dilini göstermeyi tercih etse de herkes sözümüze güvenip Defne’nin 2 dişi olduğuna inandı.

Gün bitti.

Söylemeden geçemeyeceğim,

Seviyorum kız seni!!

Anneanne, dede, teyze, kuzen aynı performansı sizden de doğumgününde bekliyoruz ona göre:))

 

 

Sebze çorbasında 2. raund!

 

İlk denemede gururumu kıran Defne sonunda bana kıyamadı, sebze çorbasına karşı tavrını “ööööööggggghhh” den, surat buruşturarak üç çay kaşığı içmeye kadar ilerletti! Tabi arada yoğurt çorbası sütten yapılıyor, belki Defne’ye uyar, un çorbasının tadı yok, belki suratıma kusmaz diye çeşit çeşit çorba denedim. Defne de çabalarımı takdir etti, bir üst aşamaya geçmeye karar verdi. Gururum kırıldı, kendime güvenim sarsıldı ama çorba işine başlamanın en iyi yanı şu oldu: “Beterin beteri varmış yahu” diyen Defne, çorbadan önce beğenip yemediği yoğurda, çorbadan sonra tav oldu:)

Resmin konuyla alakası? Yok! Maksat benim de kızımla güzel bir fotoğrafım olsun, şuracıkta dursun:)

 

 

biraz tuz bari koysaydın be kadın!

Özene bezene yaptığım sebze çorbasına burun kıvırsaydın, ağzını kapatsaydın, yüzünü çevirseydin, ağzından püskürtseydin ama yüzüme karşı öyle iki kere “öööööööğğğğğğgggghh” diye kusma hareketi yapmasaydın be Defne! Gurur yapıyor insan! Hayır baktım tadı da fena değildi, az biraz tuzu eksikti sanki:)