Currently Browsing: İlkler

Terkedildim!

 

Bunu yazayım mı yazmayayım mı diye kaç gündür elim gidip geliyor ama benim için de Defne için de önemli bir dönüm noktası ya yazmak lazım dedim. Ya da Defne’nin adına konuşmayayım, o benim kadar “olaylı” karşılamadı durumu. O kesin içten içe plan yapıyordu, ben aniden öğrendim, ondan şok oldum. Belki biraz da “manyaklık” sarmış olabilir bünyeyi. Objektif değilim, Güney’e sormak lazım:)

Ben “terkedildim”! Defne emmeyi bıraktı. Ama böyle söylemek durumu ifade etmiyor çünkü ben tam anlamıyla terkedilmiş gibi hissediyorum. Geçen haftaki olaylı Bolu-İstanbul gezimizden döndüğümüz Pazar akşamı Defne emmek istemedi. Pek umursamadım. Düzeni bozuldu dedim. Gece, ertesi gün, ertesi gece derken, benim kafaya dank etti. Bu kız emmeyi bıraktı!!! Tabi böyle sakinlikle ve sağduyuyla karşılamadım canıııım! Hatta bu cümleyi kurmak için 1 hafta bekledim, ha gayret dedim. Ama cık. Defne emmeyi bıraktı.

Defne 6. aydan beri gündüzleri bazen 1 kere bazen hiç emmiyordu zaten, gece uyurken sadece. Niyetim daha uzun süreler emzirebilmekti ama 9.5 ay da çok iyi bir süre, üzüntüm, manyaklığım sırf bundan değil yani. Bizim yerinde duramayan, sarılmayı sevmeyen, kucakta sakin oturamayan Defne’yi kucağımda yatırmanın, sevmenin en pratik yoluymuş meğer emzirmek. 9 ay 11 gün karnımda taşıdığım, 3 ay bitişik yaşadığım, kaç aydır da “Ayy kızım emiyor daha benden ayrı kalamaz öyle uzun süreler” diye hava attığım kızım birdenbire beni öyle ortada bırakıverdi! Gururum kırıldı. Öyle kolayına kabullenemedim. Hayır önceden bir uyarı verse, benim anne deli,ruhsal olarak bir hazırlayayım şunu dese neyse.

İstanbul’dan döndüğümüz gece, benim migrenim tutmuştu, ben kötüydüm ya, emmeden uyudu ya, kesin o gece düşündü, taşındı, “Hayır ben emmeden de uyuyabiliyormuşum, koca kız olmuşum ne uğraşcam bu kadınla ya” diye verdi kararını. İyisin, hoşsun, akıllısın da güzelim birşeyi hesaba katmadın. 9.5 aydır gece her uyandığında emerek uyuyan bu bünye, şimdi ne yapacaktı?!!

Çocuk da yaparım, kariyer de ama günübirlik yolculuk asla!

Geçen haftasonundan biz neler umduk neler? Bizim kız koca kız oldu, arabada anakucağını ondan sevmiyor, hele bir oto koltuğu olsun neler yapar neler, gelsin oyunlar gitsin uykular dedik. Bizim kız koca kız oldu, Bolu’lara da gider, babaannesiyle de kalır, gezer de tozar da, anneyi babayı aramaz dedik. Ohoo, artık cemre düştü, o kadarcık kardan birşey olmaz, tutmaz zaten, hadi yollara düşelim dedik. Bolu’dan İstanbul 3 saatçik yol, sabah gider akşam geliriz, nolcak ya dedik. Havalara girdik, şenlendik. Sonuç mu? Az sonra:)

Defne 4 aylıkken işe döndüm ben. Ama çok şükür ki kendi işimiz olduğundan ve ev işe çok yakın olduğundan (bir asansör mesafesi) Defne’yle hiç uzun ayrı kalmadık. Emzirmeye de çıktım yanına, özledim azıcık sevip geleyim diye de. Tam ohh çocuk da yaparım kariyer de havalarındaydım ama böyle şartlarda çalışırken çocuk da yapmaya ne var kariyer yapmaya da durumundaymışım da haberim yokmuş! Bu haftasonu işimizle ilgili bir fuar için İstanbul’a gitmeye karar verdik. Defne’yi Bolu’da babaannesine bırakıp sabah gidecek akşam o uyumadan da dönecektik. Plana bak plana! De hesaba katmadığımız bir şey vardı. Benim migrenim var be!

Hadi başa. Defne’ye ne zamandır bir araba koltuğu alacaktık. Arabada ana kucağında durmamak için elinden geleni yapıyordu, biz de durdurmak için. Araba koltuğuyla ilgili de öyle hayallerimiz vardı ki, öne dönük oturunca, çevresini görünce Defne büyülenecekti, pencereden dışarıyı izleyip izleyip, sonra “Anne emziği ver de az uyuyalım, ağaçlara kuşlara baka baka uykum geldi” diyecekti. Gülücükler saçarak uyanacak, eline bir kitap alıp okuyacak, Joy Fm’deki müziklere eşlik edecekti:) Birşeye sahip olmanın hayalini kurmak ona sahip olmaktan daha keyifli ya erteleyip duruyorduk araba koltuğunu. Rüya haftasonunda tüm rüyalar gerçek olsun sloganıyla, gittik aldık bir araba koltuğu.

 

 

Nasıl rüya gibi değil mi? Değil! İlk on dakika çok mutluydu Defne, dışarılara baktı. Kuşlar, evler, ağaçlar…Ohhh, keyif. Sonra ki 10 dakika baktı ki yine kuşlar, evler, ağaçlar, boş vaatlerle kandırıldığını anladı, özüne döndü! Mız mız mız, cız cız cız, emzik tut emzik at, tekrar mız mız mız, cız cız cız sonrasında başımı kucağına koydum, söylenerek ve saçlarımı yolarak bir zahmet uyudu. Joy Fm mi? Boşver, yolda çekmiyordu zaten..

 

 

Cemre düşmüştü, kar tutmazdı. Mart gelmişti. Değil mi? Hani?

 

 

Geldik Bolu’ya, gittik hemen Biber’e. Ailecek verdik kendimizi yemeğe. Gelsin yemekler, gitsin tatlılar, ohh Defne de zaten dışarı sever, kalabalık sever, biz da rahat ederiz, keyfimize bakarız derken baktık bizim ki yine vız vız vız, mız mız mız. Şunu mu istiyor, bunu mu verelim, niye huysuzlanıyor, neye bakıyor derken, anladık ki Defne az saçlı insan sevmiyor! Yanyana gelmiş bir az saçlı müşteri ve bir az saçlı garsona ise hiç tahammülü yok! Bakınız son fotoğraf:)

Ertesi gün sabah erkenden düştük yola. Gittik İstanbul’a. İstanbul’a gitmek birşey değil de, fuar taaa Beylikdüzü’nde. Saat 11. Köprüye bile gelemiyoruz trafikten. Dura kalka gittik fuara. Gezdik, dolaştık, görüştük, konuştuk, vakitlice çıkalım, geç olmadan dönelim kızın yanına dedik. Fakat heyhat, İstanbul’daydık, cumaydı, akşam oluyordu. Trafikti, yorgunluktu, yoldu derken bana başladılar soldan soldan gelmeye. Beklenen son, migrenim tuttu. 3 saatlik yol 15 dakikada bir ihtiyaç molalarıyla (ihtiyacın ne olduğunu burada anlatmaya gerek yok sanırım!) oldu mu sana İstanbul-Kars yolu.

 

 

Köprüden geçerken her Anadolu çocuğu gibi “İstanbul sen mi büyüksün ben mi?” diye sormayı ihmal etmedik. Cevap vermedi!

Bu haftasonundan çıkan ders:

1. Bizim kız koca kız olmamış.

2. Çocuk da yaparım kariyer de ama bir daha günübirlik yolculuk mu? Töbe.

 

 

Defne 9 aylık!

 

Defne dün tam 9 aylık oldu! Öyle azmış gibi gelmesin 9 ay. Kendisi artık bir “birey”! Tabi bir de doğuştan “müdür”! Bizim eve yolun düşer de gelirsen bunu bil yani. Ona göre gel. Zira bu “müdür”lük müessesesini pek dayatmacı bir tavırla öğrenebilirsin. Müdür ne derse onu yapmak zorunda kalabilirsin. Amaaan dayatmacı diye harcayıverdim kızcağızı, öyle demeyelim,  o isteklerini önce güzellikle, olmadı, cızırdayarak, yetmezse cayırdarak belli ediyor. O cazırtıya dayanırım dersen yapmayabilirsin, dayatma yok yani. Gönüllülük esasına dayalı herşey:)

İşte gelişmeler…

Yemek?

Karnıbahar tadılacaaaaak, tat!

Pırasa tadılacaaaaak, tat!

Kereviz tadılacaaaaak, tat! Görevler tamam.

Bir de tattıklarını yeme faslı var tabi. Öyle ağzını açmamak, sımsıkı kapamak falan yok Defne’de. Öylesi zevksiz, sıkıcı. Ağzını açtırmak için yaptığımız oyunlar hep aynı, kızı baydı. Hem o geçen ayın olayıydı. Şimdi iştahla ağzına alıp, ağzında tutmak var. Anne mi pes edecek, Defne mi oynamak var:) Hadi bakalım, yiyorsa şimdi oynat, kudurt, güldür, güldür ki o ağzında biriktirdikleri şelale olsun aksın ağzından! Sen de seyreyle manzarayı:)

Emekleme?

Emeklemeye hevesi, yürümeye yeteneği mi var demiştim? Yalan. Emeklemeye hevesi de yeteneği de yok!:) Ama koşmaya var! Ellerinden tutup yürütürken “Koş Defne” lafını duyar duymaz totosunu sağa attırıp, pati çekerek öyle bir koşuşa geçiyor ki sanırsın 100 metre koşusunda Usain Bold’a rakip olacak, gizliden çalışıyor.

Uyku?

Hani bir Bambam’ımız vardı ya, hani hep sallıyoruz, bıktık, usandık diyorduk ya, Defne duydu sesimizi, Bambam’ı bıraktı! Yatağımızın en göbeğine kuruldu! Artık yatma eğlencemiz saç yolmak, kapalı gözü kirpiğinden tutup kaldırmak suretiyle açmak, kaş karıştırmak, burna parmak, ağza ayak sokmak. Bu tacizler karşısında sukunetini korursan, bingo! Kız yarım saatte uyur. Yok dayanamam gülerim diyorsan vay haline. Kuzey-Güney’ler, O Ses Türkiyeler rüya olur sana baştan söyliyeyim!:)

Genel hal ve gidişat?

Motor gelişim olsun, el göz koordinasyonu olsun aldı yürüdü bu ay diyeyim sen anla! Gelsin alkışlar, gitsin baybaylar, çak’lar. Giriş seviyesinde tel sararlar ve gel geller de cabası. Da küçük bir sorun var, hadi alkış deyince önce tüm bildiklerini gözden geçiriyor, eller baybaya gidecek gibiyken birden çak olur gibi oluyor, “Böyle değildi la” deyip sonunda tutturuyor, alkışlıyor. Bir de gece yatınca sürekli öğrendiklerini çalışıyor. İşte o beni bitiriyor. Zira dayanamayıp gülüyorum. Sonra? Bakınız üst paragraf.

 

 

Durun durun en önemli gelişmeyi unuttum bee. Aylardır beklediğimiz diş geliyor diiişşş. Hayır, artık tüm huysuzluklarına rahatlıkla “Diş çıkarıyor ondan” diyebileceğim. Ondan bu cadılık. Yoksa melek melek!!

Anneme özel not: Ya yine bodysinin içinden diğeri gözükmüş, ahh çocuğum vah çocuğum diyeceksin de ev hali işte. Hem ben o 2 body’i giydirene kadar neler çekiyorum sen biliyor musun? Dışarı çıkarken düzgün giydiriyorum. Bak valla:)

Ne? Beşiktaş’ın maçı mı varmış?

 

Pek tabi ki her modern (!) Türk annesi gibi bu televizyon olayına ben de karşıydım. ” Aaa ne televizyonu canım, ben kızımı oyunlarla, şarkılarla, kitaplarla büyüteceğim, televizyon dediğin tembel anne işi” diye yine tükürdüğümü yalayacağım, ama henüz bunu bilecek olgunlukta olmadığım bir konuda daha atıp tutuyordum. Defne elbette ki akşamları sakince kucağıma oturacak hatta mümkünse uzanacak, bir kitabın resimli sayfalarına bakarak masallar uyduracağız, sonra öpücüğünü aldığı gibi doğru yatağına, melekler gibi uyuyacak, büyüyünce de benim okuduğum kitaplar sayesinde pek entellektüel, pek sosyal bir kişilik olacak. Sanıyordum. Bu senaryoda TV’ye hiiiç mi hiç yer yoktu. Bir süre sonra tükürdüğümü yalamak isteyip onu bile beceremeyeceğimi nereden bilirdim ki!

Haftasonu, düzeni, saati azıcık şaştı diye (valla azıcık, bizim bir suçumuz yok!) akşama doğru aldı mı Defne’yi bir çılgınlık, bir delilik, bir ne yapsam ne etsem de odalara sığamasam, yataklarda yatamasam, kudursam da kudursam hali! Aldı valla. Güney’le seferber olduk. Oynatalım? Cık. Mız mız mız. Gezdirelim? Cık. Mız mız mız. Uyutalım? Cık. Mız mız mız. Ee biz de insanız canım, ana baba olduk diye sabır gani gani ama sınırsız da değil ki! Birden sol omzumuzda birer şeytan belirdi, ” Aç TV’yi 5  dakika 5 dakikadır, otursun izlesin sıpa.” dedi. Hay ağzını öpeyim, ne güzel söyledin diye, açtık bir heyecan TV’yi. Verdik Luli’yi. (Evet bir Baby TV’miz bile yok.) İlk bir iki dakika evi kaplayan sakinlik, gözlerimizdeki parlama, seyrettiği şeyin pat diye bitmesiyle Defne’nin cırlamaya geri dönmesiyle sönüverdi. Bir TV macerası da başlamadan sona erdi.

Hayır canım, Defne var diye hiç TV açmayacak kadar deli değiliz, ama elimizle seyrettirmeye teşvik edecek kıvama yeni geldik!

Dün akşamki Beşiktaş maçına gösterdiğin ilgiyi Luli’ye göstermedin ya Defne, hatrı kaldı valla!

Kulun istediği bir göz…

 

Hani bazen dersin ya, hani benim kızım-oğlum da şunu yapacak da ben de görecek miyim diye. Dersin. Herkes der. Ben de dedim. Daha dün. Facebook’ta, koltukta oturduğu yerde uyuyakalmış bir kız çocuğu görüp, karşımda oturan kocama dedim. “Bizim cadı da böyle oturduğu yerde uyuyacak da ben de görecek miyim peh peh peh!” dedim.

Akşam oldu, Defne giyindi hazırlandı, artık uyku zamanı diye özenle yatağa götürüldü. Emzirildi. Uyusun diye yatırıldı, son iki haftanın yeni uyuma seremonisi etkinlikleri kapsamında yanına yatıldı. 30 dakika saç yolma, kapalı gözü kirpiklerden tutup açma, kaşları çıkış yönünün tersine itinayla tırtıklama, yüzü gözü tırnaklama, ayakları annenin ağzına gözüne, elleri burnuna sokma seansının sonunda “Yok la bu böyle uyumayacak” diye bir daha emzirme, tekrar yatırma, 30 dakika daha yukarıda adı geçen eylemleri bıkıp usanmadan tekrarlama sonucu bende sigorta attı! “Aaaa bu ne böyle, uyumazsa uyumasın, uykusu gelince uyur nasılsa.” diye kaldırdım, oturttum yatağa. Ben de karşısında yarı yatar durumda. Üstüme doğru bir hamle yaptı, “Yine mi saldıracak yoksa” diye hamleyi savuşturmaya çalışırken ben, birden boş bulundum, geldi soktu başını gıdıma. Napıyor ki böyle diye anlamaya çalışırken ben, birden nefes alışverişler derinleşti, eller ayaklar sakinleşti. Uyudu. Bir dakikada! Hayır ne böyle sarılmalı sevgi gösterilerine alışkınım, ne de uyumasına. Aldı mı beni bir gülme. Ben güldükçe kıpırdandı, başını çevirdi, yine de uyudu.

Demek ki neymiş, birşey için hayal kurarken, detay vermek gerekirmiş. Oturduğu yerde uyusun demek yetmezmiş, yer, zaman, şekil belirtmek gerekirmiş.

Bir de kızını gıdısında uyutan anne naparmış, telsizi açtığı gibi içeri koşar “Hahaahaa, Defne bugüne kadar ki en güzel kıyağını bana yaptı nabeeeerrrr?” diye, içeride hangi bisikletle nasıl hızlı gidileceğini anlatan belgeseli muhtemelen birkaçıncı defa izleyen kocasına nanik yaparmış:)