Currently Browsing: Defne’den

Giydim, olmuş mu?

Epeydir Defne ne giydi yazısı yazmamışım. Fotoğraflar haftasonundan…Çooook tedbirli ve öngörülü bir anne olduğum için daha hamileliğin ortalarında aldığım şort ve ayakkabıyı nihayet giyebiliyor:) Ha bir de niyeyse ışığın geçebildiği her yerden koca kafasının da geçebileceğine inanıyor. Bakınız son fotoğraf:)

Defne 9 aylık!

 

Defne dün tam 9 aylık oldu! Öyle azmış gibi gelmesin 9 ay. Kendisi artık bir “birey”! Tabi bir de doğuştan “müdür”! Bizim eve yolun düşer de gelirsen bunu bil yani. Ona göre gel. Zira bu “müdür”lük müessesesini pek dayatmacı bir tavırla öğrenebilirsin. Müdür ne derse onu yapmak zorunda kalabilirsin. Amaaan dayatmacı diye harcayıverdim kızcağızı, öyle demeyelim,  o isteklerini önce güzellikle, olmadı, cızırdayarak, yetmezse cayırdarak belli ediyor. O cazırtıya dayanırım dersen yapmayabilirsin, dayatma yok yani. Gönüllülük esasına dayalı herşey:)

İşte gelişmeler…

Yemek?

Karnıbahar tadılacaaaaak, tat!

Pırasa tadılacaaaaak, tat!

Kereviz tadılacaaaaak, tat! Görevler tamam.

Bir de tattıklarını yeme faslı var tabi. Öyle ağzını açmamak, sımsıkı kapamak falan yok Defne’de. Öylesi zevksiz, sıkıcı. Ağzını açtırmak için yaptığımız oyunlar hep aynı, kızı baydı. Hem o geçen ayın olayıydı. Şimdi iştahla ağzına alıp, ağzında tutmak var. Anne mi pes edecek, Defne mi oynamak var:) Hadi bakalım, yiyorsa şimdi oynat, kudurt, güldür, güldür ki o ağzında biriktirdikleri şelale olsun aksın ağzından! Sen de seyreyle manzarayı:)

Emekleme?

Emeklemeye hevesi, yürümeye yeteneği mi var demiştim? Yalan. Emeklemeye hevesi de yeteneği de yok!:) Ama koşmaya var! Ellerinden tutup yürütürken “Koş Defne” lafını duyar duymaz totosunu sağa attırıp, pati çekerek öyle bir koşuşa geçiyor ki sanırsın 100 metre koşusunda Usain Bold’a rakip olacak, gizliden çalışıyor.

Uyku?

Hani bir Bambam’ımız vardı ya, hani hep sallıyoruz, bıktık, usandık diyorduk ya, Defne duydu sesimizi, Bambam’ı bıraktı! Yatağımızın en göbeğine kuruldu! Artık yatma eğlencemiz saç yolmak, kapalı gözü kirpiğinden tutup kaldırmak suretiyle açmak, kaş karıştırmak, burna parmak, ağza ayak sokmak. Bu tacizler karşısında sukunetini korursan, bingo! Kız yarım saatte uyur. Yok dayanamam gülerim diyorsan vay haline. Kuzey-Güney’ler, O Ses Türkiyeler rüya olur sana baştan söyliyeyim!:)

Genel hal ve gidişat?

Motor gelişim olsun, el göz koordinasyonu olsun aldı yürüdü bu ay diyeyim sen anla! Gelsin alkışlar, gitsin baybaylar, çak’lar. Giriş seviyesinde tel sararlar ve gel geller de cabası. Da küçük bir sorun var, hadi alkış deyince önce tüm bildiklerini gözden geçiriyor, eller baybaya gidecek gibiyken birden çak olur gibi oluyor, “Böyle değildi la” deyip sonunda tutturuyor, alkışlıyor. Bir de gece yatınca sürekli öğrendiklerini çalışıyor. İşte o beni bitiriyor. Zira dayanamayıp gülüyorum. Sonra? Bakınız üst paragraf.

 

 

Durun durun en önemli gelişmeyi unuttum bee. Aylardır beklediğimiz diş geliyor diiişşş. Hayır, artık tüm huysuzluklarına rahatlıkla “Diş çıkarıyor ondan” diyebileceğim. Ondan bu cadılık. Yoksa melek melek!!

Anneme özel not: Ya yine bodysinin içinden diğeri gözükmüş, ahh çocuğum vah çocuğum diyeceksin de ev hali işte. Hem ben o 2 body’i giydirene kadar neler çekiyorum sen biliyor musun? Dışarı çıkarken düzgün giydiriyorum. Bak valla:)

Neler aldım neler listesi 1

Bir kere kadın olduğun için genlerinden gelen lüzumlu lüzumsuz alışveriş yapma içgüdün varsa, üstüne bir de 30’undan sonra anne olmanın verdiği görmemişlik eklenirse, ha bir de mimarsan, iyi kötü bir tasarım gözün ve “aman önce güzel olsun üstüne bir de fonksiyonel olursa tadından yenmez” mantığın varsa bir evde 3 beşik, 1 bebek yatağı bulunabilir. Normaldir.

Bu bir ne iyi ettim de aldım, bir de ne halt etmeye aldım, ona verdiğim parayla Zara’dan 2 t-shirt daha alırdım yazısıdır:) Hamilelik ve sonrasında aldığım şeyleri içerir. Belki birinin işine yarar kimbilir?

Öncelikle bu yatak-beşik konusu mühim konuymuş arkadaş! Hamileyken hormon deliliğinden üç kere ağladıysam ikisi beşik yüzündendi diyeyim sen anla!

Herkesin 3 aydan fazla yatamaz demesine rağmen, doğru dürüst sallanması çok önemli, bir sürü bebek sallanmadan uyumuyor demesine rağmen, çok da güvenli değil demesine rağmen, defalarca gidip gelip, sırf güzel diye bir sepet beşik aldık. Aldım. Güney pek onaylamadı ama zır zır zırlayınca pek seçeneği kalmadı. Çünkü ben bebekler doğunca ilk günler hatta ilk bir kaç ay yiyor, içiyor, uyuyor zannediyordum. Saksı bitkisi gibi koyduğun yerde öylece duruyor zannediyordum. O bitkiye de bu sepeti pek yakıştırıyordum. Hatta bu yaz bizimle hiç görüşemezsiniz artık diyen arkadaşlarıma “Niye yaa koyarız sepetine uyur yanımızda, nolcaaaak” diye atıp tutuyordum. Çok safmışım çok!

Defne doğumdan sonra daha hastanedeyken hemşireleri bile şaşırtan uyumama performansıyla bana laflarımı yedirteceğinin sinyallerini verdi. Sonuç? İlk bir ay kucağımızda salladık. Ama Allah var, sepet salonumuzun baş köşesini süsledi, her gelen de “Aman da aman kızımızın beşiği de kendi gibi pek güzelmiş” dedi. Bence parasını çıkardı:)

2. ayda kucaktan, ayağa terfi ettik, malum hava sıcaktı, Defne ağırlaşıyordu falan filan. Zavallı annem bir ay boyunca salladı Defne’yi ayağında. Tam da annemlerin evlerine dönmesinden bir gün önce, lohusalıktan “yarım baş beyinli” ye dönmüş kafama dank etti, “her gün bu bebeyi ayağında zor sallarsın kızım, az akıllı ol” dedim ve bir koşu gittik şu aşağıdaki beşiği aldık. Nam-ı değer Bambam. Doğumdan önce “Benim kızım bu çirkin şeyde mi yatacak” diye yaslara battığım, gözlerimden boncuk boncuk yaş döktüğüm (tamam böğürerek ağlamış da olabilirim) beşik. Can havliyle mavisine, pembesine bile bakmadan “Abi ne varsa ver” diye aldığımız beşik. Hakkı çok bizde ne diyeyim. Hayatımızı kurtardı. Aylarca salladık Defne’yi. Hatta işi büyütüp ucuna bir de 3 metrelik kurdele bağladık, uzaktan kumanda yaptık, salonun bilumum köşelerinde devrilip yatarken bile sallamaya devam ettik.

 

 

3. beşik mi? Bambamı almaya gittiğimiz gün, uykusuzluğun da verdiği gazla, herkes bir park yatak tutturmuş, acaba, derken bir de ondan alıvermişiz. Ya tutarsa?:)) Onu da henüz pek kullanmadık. “Ayy zaten onu seyahate giderken kullanırız diye almamış mıydık?” diye çamura yatıyorum.

 

 

Her konuda bu kadar tutarsız ve deli değildim neyseki. Bebek arabası için bir kaç model vardı aklımızda. Concord Neo’yu beğendik aldık.

1. Tasarımı hoşumuza gitti:)

2. “travel system” dedikleri, arabaya da monte edilebilen bir ana kucağı vardı, ilk 6 ay için. Sonrası için de puseti. Pratik gibi geldi.

3. Ana kucağı anneye dönük kullanılıyor zaten, puseti iki yönlü de kullanılıyordu. Defne uyanıkken dışarı dönük gezmek hoşuna gidiyor ama uyuyacağı zaman, mızıldanıyorsa, emziği düşmüşse falan göremiyoruz diye kendimize çeviriyoruz. İyi oluyor. Du. Bu ara pek uyumuyor da:)

4. Tekerlekleri şişme ve büyük. Arazi şartlarında da verim sağlıyormuş dediler, yok artık ne arazisi demedik. Zira Abant’ta, Gölcük’te, Mersin’de kumsalda, Odtü’nün toprak yollarında bile kullandık:)

5. Şemsiye, yağmurluk, sineklik gibi aksesuarları da var, pek bir işimize yaradı.

6. Kendi sınıfındaki arabalara göre hafif ama yine de baston pusetler gibi pratik değil tabiki. Bir de katlanınca yine diğer arabalar göre epeyce kompakt, tekerlekleri de kolayca çıkarılabiliyor ama bagajda hatrı sayılır bir yer kaplıyor.

 

 

Süt sağma makinasında kime sorduysak tereddütsüz Medela Swing dedi. Biz de tereddütsüz aldık. Pek memnun kaldık!:) Yine Medela’nın süt saklama poşetlerini kullandık.

 

 

Telsizimiz Weewell. Başlarda bütün günü toto totoya bitişik geçirdiğimiz için hiç ihtiyaç duymadık. Ama şimdi “akşam içeride az uyusa da kafamızı dinlesek” saatlerinde pek işimize yaramaya başladı. Telsizlerde sık duyduğum telefonlarla falan karışıyor, cızır cızır ses çıkarıyor sorunları yaşamadık. Üstelik sessizken böyle uyuyan bebek çıkıyor üzerinde pek sevimli, amma uyanınca da, çirkin mi çirkin bağırış kıyamet bir bebek resmi çıkıyor ki ok gibi fırlayıp gidiyorsun yerinden. Nolur nolmaz!:)

Ateşölçerde Braun’un bu modelini tercih ettik. Çok şükür ki birkaç sefer dışında çok kullanmadık ama bir sıkıntı da yaşamadık.

Ana kucağımız Bloom CocoRocker’dı. Bu güzeller güzeli (Bajak ve Uur’a öpücükler) ana kucağını, pek anakucağı olarak kullanmadı Defne. Daha ziyade zıvanadan çıktığı zamanlarda zıvanaya sokmak için kullandık kendisini. Mutlu zamanlarında oturmazken, huysuz, uykusuz ve kudurukken pek sakinleşti bunda niyeyse. Ayrıca da salonumuza çok yakıştı:)

Bu liste de çok uzunmuş be. Sarf malzemeleri, giysiler, alet edevatın bir kısmı da başka bir yazıya kalsın.

 

Ne? Beşiktaş’ın maçı mı varmış?

 

Pek tabi ki her modern (!) Türk annesi gibi bu televizyon olayına ben de karşıydım. ” Aaa ne televizyonu canım, ben kızımı oyunlarla, şarkılarla, kitaplarla büyüteceğim, televizyon dediğin tembel anne işi” diye yine tükürdüğümü yalayacağım, ama henüz bunu bilecek olgunlukta olmadığım bir konuda daha atıp tutuyordum. Defne elbette ki akşamları sakince kucağıma oturacak hatta mümkünse uzanacak, bir kitabın resimli sayfalarına bakarak masallar uyduracağız, sonra öpücüğünü aldığı gibi doğru yatağına, melekler gibi uyuyacak, büyüyünce de benim okuduğum kitaplar sayesinde pek entellektüel, pek sosyal bir kişilik olacak. Sanıyordum. Bu senaryoda TV’ye hiiiç mi hiç yer yoktu. Bir süre sonra tükürdüğümü yalamak isteyip onu bile beceremeyeceğimi nereden bilirdim ki!

Haftasonu, düzeni, saati azıcık şaştı diye (valla azıcık, bizim bir suçumuz yok!) akşama doğru aldı mı Defne’yi bir çılgınlık, bir delilik, bir ne yapsam ne etsem de odalara sığamasam, yataklarda yatamasam, kudursam da kudursam hali! Aldı valla. Güney’le seferber olduk. Oynatalım? Cık. Mız mız mız. Gezdirelim? Cık. Mız mız mız. Uyutalım? Cık. Mız mız mız. Ee biz de insanız canım, ana baba olduk diye sabır gani gani ama sınırsız da değil ki! Birden sol omzumuzda birer şeytan belirdi, ” Aç TV’yi 5  dakika 5 dakikadır, otursun izlesin sıpa.” dedi. Hay ağzını öpeyim, ne güzel söyledin diye, açtık bir heyecan TV’yi. Verdik Luli’yi. (Evet bir Baby TV’miz bile yok.) İlk bir iki dakika evi kaplayan sakinlik, gözlerimizdeki parlama, seyrettiği şeyin pat diye bitmesiyle Defne’nin cırlamaya geri dönmesiyle sönüverdi. Bir TV macerası da başlamadan sona erdi.

Hayır canım, Defne var diye hiç TV açmayacak kadar deli değiliz, ama elimizle seyrettirmeye teşvik edecek kıvama yeni geldik!

Dün akşamki Beşiktaş maçına gösterdiğin ilgiyi Luli’ye göstermedin ya Defne, hatrı kaldı valla!

Matematiğe gel!

 

Defne 8.5 aylık bir bebektir. Haftasonu süslenip püslenip, yanına anasını, babasını, eşyalarının olduğu bebek çantasını da alıp, Başak’la Uğur’a ev gezmesine gitmiştir. Giydiği kıyafetlerin de etkisiyle hanfendi bir kişilik gibi görünmektedir. Herşey dört dörtlüktür. Ama o da ne? Bebek çantasında sadece bir bez vardır, ve bundan kimsenin haberi yoktur. Bu durumda “hanfendi kişilik Defne” gittiği gezmede kaç bezlik muamele yapmıştır?

Cevap veriyorum: 4!

İkisini kapalı tribünde, ikisini açık yeşil sahalarda:)

Akılsız ananın cezasını babalar çeker hesabı markete koşturulan Güney’i, kapıda ev ahalisi ve lavaboda yıkanıp havluya sarılmış bir Defne karşılamıştır.

Demek ki neymiş, her” hanfendi” görünüşün altında serseri bir ruh yaşayabilirmiş:)