Doğa 2 aylık!

20140905-131018-47418450.jpg

Bu ay, Mersin’de babam Defne’yi havuza götürsün, annem Doğa’yı uyutsun, Defne havuzdan geldi, Kaan dondurma yemeye bakkala götürsün, annem yine Doğa’yı uyutsun, çocukların karnı acıktı annem yemek yapsın, bu sefer babam Doğa’yı uyutsun şeklinde geçtiğinden midir nedir pek bir hızlı bitti gitti. Ben de ne mi yaptım, ay napim boş zaman doldurmak zor zanaat, ayak tırnağıma oje sürdüm, havuza girdim, yedim yedim yedim. Yok la o kadar da değil, tamam çok yedim, tamam çocukları genellikle annemlere sattım ama valla onlar istedi.

Tüm hamileliğimde Defne’nin en azından ilk üç ay saksı bitkisi gibi uyuyacağına ve benim onu kolumun altına koyup istediğim yere sessiz sedasız götüreceğime inandığımdan ve Defne’de uyku konusunda çok çektiğimizden (doğduğu gece sabaha kadar gözleri kocaman açık bağırdı, dün gece bile, rüya gördüm, susadım, yanımda dur, canım istedi, vırttırdım, zırttırdım diye 5 kere kalktı, anladın sen durumu, üç senede değişen birşey yok) Doğa’da hiç iyi uyur diye hayal kurmadım. Uyumazsa alışkınız, uyursa hediye olur diyordum. Meğer gizliden gizliden nasıl da hayal kuruyormuşum yav. Doğa doğdu. Hastanede bir güzel uyudu. İlk bir hafta rüya gibiydi. Emiyordu, uyuyordu, emiyordu, uyuyordu. Bana da ohhh gelsin banyolar, gitsin internette gezmeceler… Rüya kısa sürdü! 2. hafta bir haller oldu. Çocuk uyuyor, evet uyuyor. Ama sadece kucakta! Totosu, sırtı, eli, ayağı yatağa değdi mi basıyor yaygarayı! Başta hoşumuza gitti, ohhh yumuşak yumuşak, sıcak, sokuyor o minik kafayı, meme-koltuk arası bölgeye, mis! E sonra metabolizma bu durmuyor, yemek istiyor, tuvalete gitmek istiyor, uyumak istiyor. Lakin, velet kucak değiştirince bile uyanıyor. Bizim kafaya dank etti. Napcaz şimdi?!!

İlk paragrafı dikkatle okuduysan 2. ayımızın özetini anladın zaten. Biri mütemadiyen Doğa’yı uyuttu, daha doğrusu Doğa’yı uyur tuttu. Zira kendisini uuytmak mesele değildi, doğru pozisyonda 10 dakikada uyuyordu. Mesele onu uyumaya devam ettirmekti.

Şimdiye kadar kalabalık maç kadrosuyla Ankara-Mersin idare ettik. Ankara’ya temelli dönünce de babaanne destek ekibi geldi. Herkes gidince günümüzü görecek miyiz diye heyecanla bekliyoruz şimdi.

Ha bir de Doğa konuşmaya başladı. Babası ona bir erkeğin bilmesi gereken tek kelimeyi öğretti. Aoooovv’la vaooooov arası birşey. Birbirlerine bakıp söyleyip duruyorlar. Kızlara laf atma şeysiymiş. El kadar veletten çıkan o sese hiç bir kız karşı koyamazmış, baba da nasiplenirmiş. Güney’in teoremi. Kontrollü deney yapıp göreceğiz.

Doğru çıkarsa, kızılcık sopam koltuğumun altında, bir koşu ıslatıp geleceğim.

Güney için.

Oğlum mu?

Yapar tabi, o laf atmayacak da kim atacak! Yakışııır. (Ulan erkek anası olup, şunu söyleyeceğim diye beklediydim ama pek sakil durdu, çalışmaya devam Tuba!)

Doğa 1 aylık!

doa1aylik

Ben buraya birşeyler yazmaya başladığımda, Defne 4 aylıktı da, ilk üç ay hallerini ve fotoğraflarını sonradan eklemiştim.

Doğa doğdu. 1 ay oldu. Ve zamanın hızı beni korkutmaya başladı bile.

Acaba geceleri 8 kere kalkıp, her geceyi 3 gece gibi yaşadığımızdan mı?

Acaba gündüzleri devamlı, yedir-alt değiştir-uyut(maya çalışırken yeniden kaka yapsın, bir daha değiştir, kaka yapınca karnı tekrar acıksın, tekrar doyur) üçlemesine (bizim evdeki adı Doğa üçlemesi), yedirmeye ikna et (genellikle başarama), uyutmaya ikna et (çoğunlukla başarama), kakası gelsin, çişi gelsin, yapmaya ikna et (son noktada, yumurta kapıya dayanınca başar) üçlemesi (bizim evdeki adı Defne üçlemesi) eklendiği için mi?

 

Evet “ayy zaman su gibi akıp geçiyor” ama mis bebek kokularına, evde çocuk kahkahaları ekleniyor romantikliğinden değil. O masallar yalan. Tamamen değilse de çarpıtma çok. Benden söylemesi.

Evet bebekler mis kokuyor. Kaka yapmayınca.

Eevet çocuklar şen kahkahalar atıyor. Horrible 3 çarpmayınca.

Yine de seviyoruz işte. O da bizim manyaklığımız.

 

Skor: 1 ay

Gaz? Devam.

Uykusuzluk? Devam.

Yorgunluk? Devam.

Umut? Yeterince uykusuz değilken devam.

Gülmece, kudurmaca, kıskanmaca, çıldırmaca? E onlar kesinlikle devam.

O zaman napıyoruz? Birinci aydan bir cacık olmaz diyor, gözümüzü 40 ının çıkmasına dikiyoruz.

 

(Doğa da, Defne de anasını babasını çıldırtacak gücü bulduklarına göre çok şükür sağlıklılar, pek maşallah keyifleri yerinde, e o zaman kendin ettin kendin buldun, ikinciyi yapmadan düşünecektin diyenleri de kınamıyoruz, gıdıcıklarından öpüyoruz!)

 

 

Durum bildirimi yapıyorum.

Doğa geldi. Stop.

Gece 3 kere Doğa’ya, 3 kere Defne’ye kalkıyoruz. Stop.

Gözler şiş, tip kaymış ama mutluyuz şükür. Stop.

İlk lohusalığımdan farklı arada bir pijama dışı şeyler de giyiyorum. Stop.

Banyo, tuvalet, saç tarama gibi insancıl şeyleri henüz terketmedim. Stop.

Güney’le ilişkimiz değişik bir hal aldı, gece çocuklar arası trafikte birbirimize flört kaş-göz etmeleri dışında görüşemiyoruz. Stop.

Defne elbette ki kıskanıyor ama şükür ki dozu henüz kararında. Stop.

Bir kere emzik alma, Doğa’nın pantolonunu giyme sayılmaz dimi? Stop.

2. çocuk nerde sevilecek ilki kadar yaaaee, diyordum, yalanmış. Stop.

İlkini nasıl köpek gibi seviyorsan bu da aynıymış. Stop.

2 çocuklu hayat nasıl diyenlere, anne-baba-yeğen destek ekibi gidince cevap vereceğim. Stop.

Sonuç olarak gözlerim arada bir deli deli baksa da henüz huniyi takmadım. Stop.

 

Defne 3 oldu!

3yas1

 

Ben buralarda yokken Defne 3 oldu!

Hiç kıvıramayacağım, yalan söyleyemeyeceğim, ben bu kızı gün geçtikçe daha çok sevdim. Doğduğu gün böyle bir aydınlanma falan gelmedi bana. Daha ziyade bir ne halt edeceğim duygusu, bir korku. Tabi ki heyecan, mutluluk, aşk, sevgi var, olmaması mümkün değil, ama arka fonda hep bir acabalarla. Sonra her geçen gün, birşey daha ekledi bize, ilişkimize. Söylediği birşey, gülerken ağzının kenarındaki bir kıvrım, keki nasıl sevdiğini bilmek, hayatımızı birbirimizle paylaşmak ve sohbet etmek, şaka yapması, şakadan anlaması, kokusunu daha da çok tanımak, didişmek, barışmak, beraber kahkahalar atmak, anne-kız amaçsızca gezmek, pazara, metroya, Güvenpark’a, Eymir’e, Kuğulupark’a, Odtü’ye, İkea’ya gitmek, ortak bir sırrımız olduğunda gözlerinin parlaması… Daha bir milyon şey. Ben Defne’yle yaşadıkça çoğaldım. Onun da bir kişiliği olduğunu gördükçe, ne kadar benzediğimizi ve nasıl da hiç benzemediğimizi keşfettikçe heyecanlandım. Tamam, hormonlar coşmuş olabilir, ben hisli mandaya bağlamış olabilirim ama çok seviyoruuuuum ulan! İyi ki doğdu, iyi ki benim kızım olarak doğdu, iyi ki Defne şimdi olduğu insan, iyi ki komik, iyi ki eğlenceli, iyi ki az buçuk deli!

Doğumgünün için nasıl süslemeler, nasıl bir pasta istersin dedim. Süsler dondurmalı, kağıtlar balonlu, pasta hem dondurmalı hem aslanlı olsun dedi. Hiiiç dayatmacı olmayan, ama bal gibi de, mimarım oolum ben, öyle karışık konsept falan gelmez bana, az çoktur çocuum dayatmacısı anne hissiyatımla, en yumuşak sesimle, aaa Defnecim, bunlardan birini seçsek, süslemeleri, kağıtları, pastayı birbiriyle uyumlu yapsak daha güzel olmaz mı dedim. Hayır, daha güzel olmaz dedi.  Eğer süslemeleri dondurmalı, kağıtları balonlu, pastayı da hem dondurmalı hem aslanlı yapmazsanız, bir daha iyi ki doğdunumu sizinle kutlamam dedi. Neyyyy dedim? Kreşte iki tane arkadaşı oldu diye totosu kalktı zaar. Akşama parka gidelim, öbür gün bilmem ne cafenin çimenlerine gidelim falan diye planlar yapıp, bize söylüyorlardı da, ben tehlikenin farkına varamamışım. Ulan ben elinden tutup götürmesem, parka gidemezsin, ne doğumgünü kutlaması, bu neyin özgüveni diyemedim. Yemedi. Belli mi olur, bugün yalnız başına parka gidemez diye havalara girerim, posta koyarım, yarın öbürgün huzurevinin kapısında yolunu beklerim. Neme lazım, ben işimi garantiye alayım da.

 

3yas3

 

Pastayı yapacak kızcağıza, şöyle pastel renklerde bir pasta istiyorum, uçuk maviler, toz pembeler, mint yeşilleri, böyle bahar gibi olsun, yaz gibi olsun, üstünde bir de dondurma olsun diye anlattım da anlattım, sonra da utana sıkıla ekledim, şeyyy yanına da bir aslan  şeyedebilir miyiz, küçüğünden de olsa diye.

 

3yas5

 

Sonuçta herşey onun istediği gibi oldu mu, oldu.

Bir sürü sevdiğimiz insan, bizim için, Defne için toplandı. Bazı çoook sevdiklerimiz, bizim için çok uzak yollardan geldi.

Çocuklar delice kudurdu mu, kudurdu.

Bir sürü kavga, çıldırma, bağırış çağırış koptu mu, koptu.

Aşk, kan, gözyaşı, kahkaha, çığlık bol muydu, boldu.

Demek ki herşey süper oldu!

 

3yas9

3yas2

 

Pastayı üflediği andan itibaren, üçün bittiğine inanıp, bir türlü kabul etmedi, 3 olmayı. Bu aralar 3.2 yaşında olduğunu söylüyoruz, seviniyor garibim, çaktırma!

 

3yas8

 

Ben doğurduysam, ben yumulurum!

 

3yas6

 

Havalar 1500 başlarken olaya, bir İkea tüneli bitirdi herşeyi. Saçı, başı, totoyu, kafayı dağıttı!

 

3yas7

 

Hediye gelen flüt-zurna olaya son noktayı koydu!

 

3yas10

 

Hüsnü Şenlendirici olarak başlayan müzik hayatı, Ciguli olarak sona erdi.

Hadi herkese bizden gelsin o zaman Ciguli’den!

Şarkıcı karısı Binnaz,

Kumarcı karıcı Binnaz,

Esnaf karısı Binnaz,

Binnaaaaaz, Binnaaazzzz….

Fikir ektim, sökemiyorum!

 

Çocuk yetiştirmedeki en temel prensibim, yapmasını istediğim şeyi yavaş yavaş bilinçaltına yerleştirmek. Benim yapmasını istediğim şeyi, bir süre sonra aslında kendisinin yapmayı istediğini düşünmesi. Kendi öz iradesiyle seçim yaptığını düşünüp, havalara girmesi, kendini bir halt zannetmesi, hatta bunu öyle içselleştirmesi ki, bir süre sonra, o fikirleri bana satmaya çalışması, benim de “Aaaa valla öyle olmaz, böyle olur” diye itiraz etmem. Zira kendisinin hayat mottosu inadım inat, dö…. Neyse işte. Ben ak dersem, o kara diyeceği için fikri iyice pekiştirmek. Süreç devam ederken, bana da kahvemi yudumlayıp, uzaktan pis pis gülmek kalıyor. Ama hakkımı yeme, zor zanaat. Sabır istiyor, yaratıcılık istiyor, senin inadın inatsa benimki de bilmemnecilik istiyor. Zor anlayacağın. O kahve kolayına içilmiyor. Adilik gibi mi geldi? Bence gayet bilimsel bir yaklaşım. Ve süper fikir. Öyle süper ki tee zamanında koskoca Christopher Nolan etkilendi de “Inception” diye film yaptı. Bayağı fikrimi çaldı, yok bilinçaltına fikir yerleştirmeymiş, yok çok orijinal bir yaklaşımmış. Peh. Bildiğin esinlenme.

“Fikir yerleştirme” yolunda herşey de mübah. Artık senin yaratıcılığına kalmış. Masalları emellerine alet etmek mi dersin, hikayeleri totondan uydurmak mı, arkadaşlarıyla olmayan yarışlara sokmak mı, uyurken kulağına üfürmek mi, ölüleri mezarından çıkarıp konuşturmak mı? Töbeeee. O kadar da değil. Ya da en azından Defne için değil. Aslına bakarsan “fikir yerleştirme” deki ilk deneğim Güney. 10 yıldır. Bak kulağına iki üfürüp, Azrail geldi dedim, nasıl açtı sitemi. Ama zamanla laçkalaşıyor sistem, baştan söyleyeyim. İlk evlendiğimizde, gece uyurken, canın tatlı istiyor, hem de taaa Bahçeli’deki burmacıdan, sabah kalkınca ilk iş gidip alacaksın, karına da getireceksin, ve o sana manyak mısın bu saate gidilir mi dese de yapacaksın, diye bir üfürüyordum, çocuk uyandığı gibi pijamayla koşuyordu. Yöntemi çok uygulayıp, bilinçaltını çamur edince, bir miktar duyarsızlık oldu tabi. Şimdi başucunca bardaktan bardağa sus döküp, çişşş diyorum, bana mısın demiyor.

Şimdi bunları niye anlattın dersen, yeni nesil malumun fena. 3 yaşında laf yarıştırıp, 5 yaşında özgürüm ben, istediğimi yaparımcı olunca, aldı beni bir toto korkusu. Dedim bunlar 16 yaşına kalmaz, aha da bu sevgilim diye tutar elinden eve getirir, 18 yaşında sevgilimle eve çıkacağım der. Bak! Benim paramla! Eve! Sevgilinle! Evlenmek?! Şanslıysak, ben bu öküzle evlendim diye, evlenince tutar elinden getirir, değilsek, ne evlenmesi yeaaah, domestic miyim ben der, çıkar işin içinden. Evlenmeyi akıl etmez ama, elin öküzünden çocuğu yapar. Ondan sonra da biz özgür nesiliz diye satar o çocuğu bana, ver elini tatil, hobi, gezme bilmem ne. Eşeğimi sağlam kazığa bağlamaya niyet ettiğimden, doğduğu günden beri evlilik konusuna çalışıyorum. Masallardaki kurtlar kuzular bile evleniyor, filler zürafalar bile evlenmeden çocuk yapmıyor, elin timsahı bile anasına babasına hürmette kusur etmiyor. Çakal, bildiğin çakal bile bayramlarda el öpmeye gidiyor. Bu masallarla uykuya geçen çocuuma, uyuduktan sonra da bir fasıl, evleneceksiiiin, annenin de beğendiği biriyle, düğün de yapacaksın, halay da çekecekssiiin, her bayram Amerika’ya değil ananın evine geleceksiiiin, çocuk da yapacaksın ama annene sadece sevmeye getireceksin diye konuşuyorum da konuşuyorum. İlahi bir sesle. Bayağı bildiğin mesai harcıyorum bu işe.

İşe yarıyor. Ama her bilimsel tıbbi yaklaşımın bir yan etkisi var ya, bunun da oldu bir miktar. Defne’nin devreler yandı. Sıcaktan zaar. Çocuk kafayı evlenmekle bozdu. Şimdi siz babamla gelin damat oldunuz ya, hani ben yoktum ya o düğünde, bir dahakine ben gelin olsam olur mu masumiyetiyle başladı olay. Normal dediim, her kız önce bir babasıyla evlenmek ister dedim. Ne halt olduğunu anlayana kadar. Sonra her gün kurcalamaya başladı. Ben ne zaman evlencem, ne zaman düğün olacak. Hayır, üç kuruşluk aklı daha gelinle damat kelimelerini bile tutamıyor zihninde, her seferinde, hani bir adam oluyordu ya, siyah elbise giyiyodu ya, onun beyaz elbiseli bi arkadaşı vardı ya, neydi onun adı diyo, gelin mi diyorum, hah işte ben ne zaman gelin olcam diyor. Güney’e sormuş, ben ne zaman gelin olcam diye, o da büyüyünce çok sevdiğin birini bulacaksın, o zaman onunla evleneceksin demiş. Araya 3 yaş doğumgünü girip, büyüdüğüne de karar verince haspam evlenmeye karar vermiş. Sabh okula giderken dedi ki bana:

 

Anniea, hani ben evlencem ya…

(Höööyyyyt ne zaman?!) Evet evladım..

Hani çok sevdiğim biriyle evlencem ya..

He çocuuum.

Ben evlenmeye karar verdim, ama kiminle evlenceme karar veremiyom.

Nasıl yani?

Ben babamı çok seviyom.

(Ohhh be sakin sulardayız hala.)

Seni de çok seviyom.

(Aman ne güzel.)

Büyümeyi beklemesem mi diyorum, üçümüz evlenelim. Ama gelinliği ben giyerim!!!

Eeee şimdi o şey tam olarak öyle olmuyor da… Mesela bilmem ne abi var ya hani büyük, onun yaşına gelince mesela, sevdiğin biriyle evlenebilirsin.

Bilmem ne abiyle mi evleneyim?

Hayır çocuum, öyle değil. Efe var ya mesela arkadaşın, o da sen de büyüyünce, onu çok seversen, onunla evlenmek gibi mesela.

Efe’yle mi evleneyim?

Yok öyle de değil de, biz mesela babanla, büyüklerin okuluna giderken birbirimizi çok sevdik ya.

Babamla mı evleneyim?

Babayla evlenilmez de…

Seninle mi evleneyim? Ama gelinliği ben giyerim!

Devrelerin yandığına mı yanayım, yerimde, gelinliğimde bu kadar gözü olduğuna mı?

 

Fikir ekim işini ben icat ettim ama, fikir söküm işi için bir elemana ihtiyacım var. Acil. Yayın.