Doğa 4 aylık!

doga4ay

Bu veletler büyüdükçe tatlanıyor diyorlar ya, tatlanıyor mu bilmiyorum ama, iki gülücük, bir kucaktan kucağa atılma, insana boşa kürek çekmiyorum hissi veriyor o kesin. Deli gibi uykusuz kalıyorum ama olsuuuun yüzüme bakıp bakıp gülüyor, eşek gibi yoruluyorum ama olsuuun kapıdan girince kucağıma kucağıma atılıyor, üstüme, koltuğa, üstüne olan iki pantolonumdan birine mütemadiyen kusuyor ama olsuuun şöyle ağız dolusu aguuu diyor. Evet ya karşılığında birşey görmeye başlayınca gaza geliyorsun, ben öğretiyorum ulan havalarına giriyorsun, bak her gün bir saat çocuğun suratına suratına a-gu, a-gu hadi annecim hep beraber a-gu dedim ya ondan öğrendi diye coşuyorsun. Ya da hergün 12 saat kucağımda taşırken ayaklarını dizime bastırıp çalıştırdım ya, ondan bak neredeyse adım atacak, heeeep benim sayemde diye havalara giriyorsun. Bu durumda uyanıkken sırtının yere değdiği nadir ve toplam onbeş dakikada, yana dönüp, totosunu devirip yatmayı kimden öğrendi bilemiyorum. Ayyyynı babası!

Bu ay iki ucu bir arada yaşıyoruz evcek. Misal Defdef’le Doğa sözleşmiş gibi birlikte uyumayıp, birlikte delirdikleri anlarda, şöyle ikisini birden kaldırıp camdan atasın geliyor, şanslıysa hava da şahin falan kapar, besler büyütür akıllanınca getirir diyorsun, yok düşerlerse (töbe) en azından üstüste düşerler de kardeş kardeş takılırlar diye kendini avutuyorsun. Ama o aile boyu delirerek başladığınız ve gece en az 5 kere topluca kalkıp başa sardığınız gecelerin sabahında (misal 6.15 diye düşün her sabah), Doğa yatağında uyanıp, açık olan tek gözüne doğru bakıp bakıp sırıtıyor, o anda Defne yandaki odasından, çuval gibi tulumunun eteklerini toplaya toplaya yanınıza geliyor, sonra Defne 6.15’te nereden bulduğunu anlamadığın bir enerjiyle yatakta çıldırarak zıplıyor, Doğa da ağzının suuynu akıtıp, gülerek onu seyrediyor ya… Sonra 10 dakikalığına yatakta yanyana yatıp, onun eli ağzıma çarptı, benim ayağım gözüne girdiler eşliğinde kuduruyorlar ya… Ha bildin işte… Şahini çağırıp vazgeçtim diyesim geliyor. Ver oolum çocuklarımı. Çok istiyorsan kendin doğur. Hem de iki tane. Ne kararsız kadınsın, akşam verip sabah alıyorsun diyen şahinin de ağzına iki tane terlik çarpasım geliyor. Olur çünkü. Anneler terlik çarpar. Racona uyar.

4. ay gelişme raporunu da bildiriyorum. İyi dinle. Erkek ayağı diye bir gerçek var bu hayatta. Varmış yani. Defne doğmadan, ay doğunca giyer diye aldığım 18 numara babetleri yaşına gelince giymişti. Bu bilimsel verilere dayanarak aldığım hiçbir çorap Doğa’nın ayağına olmuyor. Çocuk doğduğundan beri topuğu ayağının ortasına gelen çorap giyiyor. Cimriliğimden yenisini de almıyor değilim. Valla alıyorum. Ama her gittiğimde ya 0-6 ay yazan çorap alıyorum, olmuyor ya da 18-19 alıyorum -artık yuh diyerek- küçük geliyor. Çocuğun 21 tane çorabı var ama topuğu, topuğuna gelen yok arkadaş! Hay ben zaten o çorapları üçlü üçlü satan zihniyetin! Bu durumda Doğa’nın 18 numara ayakla doğduğuna inanıyor, bu gerçeği kabullenene kadar Defne’nin ancak 24’e gelmiş ayaklarına kıyamam diyorum.

Bir de “ay dişi çıkıyor ondan mı acaba?” ayına gelmiş bulunuyoruz. Çocuk mızmız. Dişi mi çıkıyor? Uyumuyor. Dişten o dişten. Eli mütemadiyen ağzında. E diş bu tabi, kaşınıyor. Salyası yerleri suluyor. Ay yerim onun salyasını, diş bu bee, kıyamam. Yüksek sosyeteden geri kalmamak adına çocuğuma bir Sophie zürafası alma zamanı geldi demek ki. Fransa’da doğan her çocuğa bir Sophie hediye edilirmiş ya, benim neyim eksik. Yeşil soğan verecek değildim herhalde eline! Hıh!

Bir de ek gıda mevzuları var ki, bir üşeniyorum sorma gitsin. Defne’de doktoru 4. ayda çok az tattırmaya başlayın, ne kadar erken tadarsa, o kadar az önyargılı oluyorlar demişti. Gerçekten de Defne’de rahat etmiştik. Defne de elimde listeyle, anında Amasya elması peşinde koşarken, Doğa da 10 gün oldu daha listenin çıktısını almadım, sen hesap et. İkincilerin kaderi bu diyorlar ya, anneeee sana sesleniyorum, bu kadar mı eziktik biz yaaa?!

Evet. Hala seviyorum.

İkisini de.