Defne 26 aylık!

fotoğraf1

Her ay dönümünde, o bir ay daha büyüdüğünde, elinde değil sorguluyorsun kendini. Ve hatırlıyorsun. Doğduğunda, deliler gibi mutlu olup, filmlerdeki gibi emzirip, kucağında mırıl mırıl uyuyacağını, o esnada Güney’in kapının arasından gülümseyerek sizi izleyeceğini, gelip birer öpücük konduracağını hayal ettiğini, ama ilk zamanların hiç de öyle olmadığını. Defne ağladıkça, uyumadıkça, senin de ağladığını. Kafanın içinde, doğru zaman değil miydi, doğru insan değil miydim diye kırk tilkinin durmadan dolandığını. Ve bu günler geçecek mi, Defne büyüyecek mi, ben “normal” bir insan, “normal” bir anne olacak mıyım, olabilecek miyim diye kıvranıp durduğun anları. Günler geçsin diye, o büyüsün diye gözünün içine baktığını. Zaman, bekledikçe geçmesini, ne de zor geçer…

Ve her ay dönümünde elinde değil, telaşa kapılıyorsun. Zaman bu kadar hızlı geçmesin diye. Defne bıdık bıdık konuşurken, bir anda ilkokul çocuğu oluvermesin diye. Kavunun adı daha bir süre kayuuun, havuçun adı, gayuç olmaya devam etsin diye. “Töpekler” gece çok havladığında, önce korkup, boynuna sokulup, sonra da benimle arkadaş olmak istiyorlar desin diye. Her yola ayağını bastığında “Anneee, araba gelir, kaldırıma çık.” diye seni uyarsın diye. Bir yere koşarak giderken, sanki kendi hep yürürmüş gibi, “Gavaş gavaş git, dütersin, dizin acır.” desin diye. Her gece yatmadan seni delirtip delirtip, sonra da “ben seni çot üzledim” le sarılsın diye. Defne biz ağustosta tatile gideceğiz dediğinde, hadi hadi hadi hadi hadi hadi diye kudursun, zaman kavramı hep şimdi ya da şimdi olsun diye. Yere düşüp, ağzı kanarken, başı morarmışken, kucağında ağlayıp ağlayıp, geçecek anne geçecek diye iç geçirsin diye.

Çok seviyorsun. Bu hiç değişmeyecek. Hiç geçmeyecek. Ama çok sevdiğini bu kadar çok söylebildiğin, onun bu kadar hevesle dinleyeceği günler geçecek biliyorsun.

Şükür. Bu günlere geldik diye.

Dua. Hep güzel günler olsun diye.

Zaman sen de sinsi olma.