Kalbimin ucu da yanmasa…

Güçlü olmak lazım-mış.

Anne olunca.

O, çok küçük-müş. Daha. Hala.

Bensiz de yapa(r)maz-mış.

Yapar sanmamak lazım-mış.

Beş gün ayrı kaldık ya…

Yokluğumuzda mutlu, neşeli, umursamaz görünse de….

Geldiğimizden beri uyku kriz, işe giderken evden çıkmak kriz, söylensem de…

Kalbimin orta yerinde bir sızı…

“Anneeemmm üzledim.” diyor.

“Annem istiyom” diyor.

Beni seviyor musun diye her sorana, “(Y)ok, annem seviyom.” diyor.

Gel de bütün ol şimdi.

Kalbinin de, beyninin de iki yarısı ayrı şeyler söylerken…

Diğer türlüsünde “ben” olamam derken, bu türlüsünde eksik “anne” mi oluyorum diye düşün dur.

“O’nun için, O’nun geleceği için” çalışıyorum demek rahatlatmıyor beni. Bu değil çünkü gerçek cevap. “Ben” için de, onun için olduğu kadar, belki daha fazla.

Ama işte…

Bir haftada unutmaz-mıy-mış.

O minik kalbi, o minik kafası neler kurar, neler düşünürmüş.

Yine de mutluluk sebebim de oldu bu ayrılık.

Anladım ki…

Bu kız beni seviyor. En az babası kadar.

Güçlü olmak lazım-mış.

Daha 22 aylık bebek olsan bile…

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

Defne 22 aylık!

Tam 1 ay geçmiş son yazının üzerinden… Nasıl dolu, dopdolu, nasıl mutlu, nasıl mutsuz, nasıl yorucu bir ay… Mutlulukların sebebi tabi ki Defne. Hep. En çok. Ama biraz da iş. Yorgunlukların sebebi de, o aynı iş. 7 sene önce, daha neresinden tutacağımızı bilmezken, kendi yaptığımız inşaatlarda PVC pencereye hep karşı olup, kullanmazken ama eski sistem ahşap pencerelerde de hep sorun yaşarken, gözümüzü karartıp, bir ahşap pencere fabrikası kurduk. Yurtdışından makinalar aldık, sistemlerini öğrendik. Bu sürede çok çalıştık, çok emek verdik. Bir sürü bizi mutlu eden tepki aldık. Herşeyden önce, insanlara sağlıklı olduğundan emin olduğumuz bir ürün sunduk. Sonunda geçen hafta ilk defa bu konuda bir fuara katıldık İstanbul’da. Çok yorulduk ama aldığımız tepkilerden sonra doğru yoldayız dedik.

Bu kadar mutlu “iş” gelişmelerinin arasında, içimiz bir taraftan buruktu hep. Fuara hazırlanma sürecinde, uzayan iş saatleri, babayı görmeden uyunan günler… Fuar günleri ayrılıkları… Her anında “iş” i sorguladım. Değer mi dedim. Çok şükür, beni uzun süre Defne’den ayrı bırakacak bir işim yok. Hayatım boyunca, hamileyken de çalışmamayı hiç düşünmedim. Kabullenemedim. Ben böyleydim. İşim, mesleğim de beni ben yapanların bir parçasıydı. Ama içimdeki muhasebe de hiç bitmedi. Hiç de bitmeyecek galiba. Son bir ayda çok iyi anladım.

Son bir ay sadece çalışmadım ama. Durmadan, durmadan ve durmadan konuşan Defne’yi dinledim bol bol. Annem ilk kelimeler gelince çocuklarda, gerisi mısır patlağı gibi olur, pıtır pıtır patlar der hep. Aynen öyle oldu. Ve kızların niye çok konuştuğunu anladım. Konuşarak karşısındaki bazen bezdirip, bazen güldürüp, bazen yıldırıp, bazen cilveyle ama illa ki istediğini yaptırıyor bu sıpalar.

“Yemek yiyorum.” eyleminin çok kibar kaldığı, bulduğunu ağzına teptiğin üç-beş dakikada yanına gelip “Anneeem geeel, dütfen, üzledim!” demesinin,

Dır dır edip zorla televizyonu açtırdığı an, “I-ıh başka film” dediğinde, niye bunun nesi var’ın cevabının “Dede Korkut beğenmiyom” olmasının,

Yemekten önce “gek” isteyip, olmaz deyince, “Anne gek düzeeel! Küfte değil!” demesinin,

Anniee gedi ol, anniee davuk ol, anniee hav ol, deyip sonunda çok yoruldum deyince, “Ama dütfeeen” diye boynunu bükmesinin,

Üstünü başını bir saatte giydirip tam kapıya gelip çıkmak üzereyken, benim üzerimdeki elbiseyi farkedip, “Menim elbise gok.” diye dudak büküp, ağlayıp, zırlayıp sonunda bütün kıyafetini baştan aşağı değiştirtmesinin,

izin vermeyeceğimizi bildiği birşeyi isterken, daha en baştan, boyun 30 derece eğik, dudaklar hafif büzük, ses en şirin bebek tonunda (evet doğru anladın, aynııı 18 yaşında, sarı boyalı saçlı, 30 gösterip, 5 hisseden “Amaaa aşkııım, lütfeeen” diyen kızlar gibi!), başka elbise, başka etek, başka memek, başka oyun istemesinin

başka açıklaması olabilir mi?