Hayvanlar alemine giriş 101

Pazar günü hava güneşliydi ya, her üç Ankaralı’dan biri gibi hayvanat bahçesine gittik. Diğer ikisi de Gölbaşı ve Eymir’e gitmişti. Defne artık teoride tek uyku uyuduğu, onu da öğlen uyuduğu, dışarıda, pusette falan uyuyamadığı, uyutmak için illa eve dönmek gerektiği için düşmedik sabahın köründe yollara, bildiğin heyecandan düştük. Daha önce bir kere daha gitmiştik, Defne küçüktü, hava 34 santigrat celcius’tu, öğlen saat 12’ydi, biz acemi anne-babaydık. Ağustosta öğlen saatinde “Serindir oralar, birşey olmaaaz” diye evde uyumayan Defne’yle cinnet geçireceğimize, beynimizi güneşte pişiririz diye atmıştık kendimizi oraya. Ama hayvanlar bizden akıllıydı. Hepsi efendi gibi yuvasına çekilmiş, totosunu devirmiş, dilini çıkarmış, yatıyordu, hiçbirini göremedik, uzaktan gözgöze geldiklerimiz de “Öyle boş boş bakma, gelmişsin buraya kadar madem, boş durma, buz gibi bir limonata ver de içelim” minvalinde bakışlar atıyordu da, gözlerimi kaçırdım! Allahın lamasına limonata mı yapacağım bir de?

Neyse efendim bu sefer akıllanmıştık, serin ama bol güneşli bir Ankara pazarında çıktık yola! Bu defa, hava idealdi, tüm havyanlar dışarıdaydı, sabah saat 10 olması itibariyle, bize “Aaa bugünkü kahvaltımız canlı yem mi, yaşasın!”  bakışları attılar biraz ama, yedirir miyim kızımı ben, anneyim ben anne! Bu bir buçuk yaş milleti biraz değişik bence. 6 aylık bebekle, 2 metrelik kaplana, el kadar sincapla, koca zürafaya aynı tepkileri verip, aynı muameleyi yapıyorlar! O  zürafa ne kadaaaaaaaar büyük, ne uzuuun boynu var, çok değişik değil mi sence de derken, bir bakıyorsun  bırakmış orayı, yerdeki sümüklü böcekle oynuyor, ya da babası heyecanla  “Kaplan ne kadar büyük ya, aslan mı büyük kaplan mı?” diye diye kafesler arasında koşarken -babası da heyecanlı tabi, her gün saatlerce seyrettiği, tüm özel hayatını bildiği, magazin ünlüleri onun için aslanlar,kaplanlar!- Defne yan tarafta gördüğü kedinin peşinden tediiii diye bağırarak koşuyor. Baksana evladım görmediğin hayvanlara, tedi bizim orada da var, havhavın peşinden parkta da koşarsın, sümüklü böceği cebine koyma çocuğum, annen onu pişirmeyi bilmiyor diye diye gezdik hayvanat bahçesini. Ama hakkını yemeyeyim, flamingolarla çok ilgilendi! 45 dakika başlarında dikilip, her “Annieeaaa, ıhh ıhhh.” cümlesine “Evet Defnecim flamingo, evet Defnecim çok güzel, evet kızım boynu ne uzun, evet Defnecim bence de kafalarını sağa sola garip garip çevirince çok komik oluyorlar….” diye cevap vermekten iflahım kesilince, aaa bak tediii diye koşturup, biraz kandırmış olabilirim. Bir de onlarca maymunun arasından biriyle çok ilgilendi. Ya da onlarca maymunun arasından biri, Defne’yle çok ilgilendi! Camın arkasından karşılıklı uzunca bir süre birbirlerini süzdüler, sonra maymun totosunu döndü gitti de yola devam edebildik.

 

Hava güzeldi, her yer koca koca sarı yapraklarla kaplıydı, ağaçlar rengarenkti, mutluyduk. Da o hayvanlar, o dar ve kötü kafeslerin içindeydiler ya, zeminleri hep betondu ya, o koskoca Atatürk Orman’ın da daracık yerlere sıkışmıştılar ya, onlar hiç mutlu değildi. Defne’nin gözlerine bakarken sevinçten, onların gözlerine bakarken üzüntüden öldük. Ankara gibi bir yerde, o kadar güzel, büyük ve gelişmiş bir orman varken, niye şartlar bu kadar kötü dedik dedik durduk. Ama o kadar. Elimizden başkası gelmedi. Gelir miydi ki? Aaaa Avrupa’da şöyle, bizde niye böyle değil, oralar şöyle muhteşem, böyle güzel, buralar niye değil, kıyaslamaları yapmayı sevmem -yaparım ama, o ayrı- hele de daha iyi olması için hiç bir çaba göstermezken, o hakkı kendimde bul-a-mam. Bu defa defalarca söyledim ama. Nurnberg’de bir hayvanat bahçesine gitmiştik, belki bir kaç dönüm arazide tamamen açık bir yerdeydi mesela aslan, çevresinde genişçe bir hendek. Olamaz mıydı burada da?

Hayvanat bahçeleri niye var? Gerçek hayatta göremeyecekleri hayvanları, orada seyirlik görmelerine ne gerek var? Doğal hayatında olmayanı, kitapta, belgeselde görse, doğal ortamında olanı da gerçekten doğal ortamında görse yetmez miydi? Diye sordum da sordum. Cevaplamadım ama.

Biz mutluyduk o gün. Gerisini erteledim. Hep öyle yaparım.

8 Responses to “ “Hayvanlar alemine giriş 101”

  1. my little world dedi ki:

    çok iyi etmişsiniz Tubacım,bayıldım Defnenin maymunun poposuna bakakalan fotoğrafına:) ben hep ”gitsek mi götürsem mi anlar mı” falan diyerek erteledim hayvanat bahçesine gitme işini, hayvanat bahçesi çook uzak bize, o kadar eziyete katlanıp gitmişsek birişe yarasın dedim..Şimdi sizi görünce acaba dedim ama off off çok zor..bu ara misafir istilası(4 gün yatılı),kayınvalide terörü derken yine uğrayamadım buralara ama aklımdasınız..çok öpüyorum Defneyi ve seni..

    • tuba dedi ki:

      Niyeti bozup, havalar bozmadan bir gidin bence de Nuraycım, Melis kuzusu kesin sever:) Bu misafir, kayınvalide durumları son noktayı koyup, sihirli değneğimle sizi bizi getiriyorum, azıcık da siz misafir olun:) Hadi valizleri hazırla:))

  2. nazli dedi ki:

    Aynen Tuba, aynı sorgulamayı yaşadım ben de Alya’yı ilk hayvanat bahçesine götürdüğümde, tamam harika bir şey çocuklar için hayvanat bahçesi, o kadar hayvanı bir arada görmek, ama o hayvanlar o kadar içimi burktu ki, biraz buruk ayrılmıştım da garip olmuştum, belki haklısın koşullar daha iyileştirilebilir. Safariye çıkalım biz en iyisi 🙂

  3. nazli dedi ki:

    Bir de hayvanlar benim koca için de birer celebrity :))

  4. Durunun annesi dedi ki:

    Bloğunuzu hamileyken keşfetmiştim,hala takip ediyorum. Defne cok tatli cok güzel bı ailesiniz..

my little world için bir cevap yazın Cevabı iptal et

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir