Benim kocaman bir göbeğim vardı!

Defne’nin hayatımıza geleceğini -tamam, evet, biraz da altüst edeceğini:)- nasıl haber verdiğini anlatmaya başlamıştım. Şurada…

O 2. çizgiyi gördük ya biz artık “hamile”ydik! Buradaki “biz”, “Ayy biz çok tatlı bir çiftiz, herşeyi beraber yaparız, beraber hamile de oluruz.” un biz’i değil. Yanlış anlama. Defne’yi çok isteyen –benden bile çok belki– , mümkün olsa Defne’yi karnında taşımayı kabul edecek –hayır, 9 ay 10 gün değil, tadımlık, kıskançlığı geçecek kadar– kocanın da en az benim kadar hamile sayılması gerektiğinin biz’i.

Doktoru aradım, daha çok erken bir aşama, 1 hafta sonra gel dedi, 3 gün sonra gittik kontrole dayanamadık. Evet, hamilesin ama çoook erken bir aşama, daha kimseye söylemeyin dedi. Bana! Benim gibi sabırsız, heyecanlı, çok konuşan bir insana. Söylemedik! Şimdi bile şaşırıyorum o sabrımıza. Bir hafta daha bekledik. Yine gittik kontrole. İşte bu kese, bu da bebek dedi.

Artık resmi olarak hamileydim! Ağlamaktan konuşamayanından tut –anneanne-, telefonun diğer ucunda sokakta çığlık çığlığa bağırana –babaanne-, banane ya ben çocuğunuzun olmasını istemiyorum, kıskanırım diye bıt bıt konuşurken, öyle söyleme Defne bozuluyor deyince şoka giren ve hatta bu yüzden kendini hala Defne’ye karşı suçlu hissedenine kadar –Başak, evet senden bahsediyorum, üzülme Defne seni çoktan affetti:)- çeşit çeşit haber verme eğlencesi yaşadık.

Sonrası? Uzun uzun anlatmayacağım. Hep hatırlayıp üzülmeye değmez. Çünkü bitti. Defne geldi. Silip unutmamak da lazım. Yaşandı çünkü.

Düşük tehlikesi. 10 gün yat. Ben mi? Hep mi? İşe gitmedin mi? Yemek yapmadan mı? Evet, yat.

Üçlü test sonucu kötü. Nasıl kötü? Bence hiçbirşey yok, ama tedbir alalım. Başka uzmanlara da soralım. Gözyaşı, karmaşa, acı, silik silik günler… Amniyosentez olalım mı? Gerek var. Gerek yok. İçimiz rahat etsin. Olduk. Bekledik. Uzun uzun. Yine gözyaşı. Mutluluktan.

Belimde bir ağrı var. Tamam, gel bir NST’ye bağlayalım. NST ne ki? Sancı ve kalp atışı gösteriyor, gelince görürsün.

Sancın var, hissetmiyor musun? Yoo. Hastaneye yatırıyorum şimdi seni. E bari bir eve gideyim, pijama falan alayım. Deli misin ne evi, ara çabuk Güney getirsin.

İğneler, serumlar… Tehlike geçti. Şimdilik…

Zaten korkma 31. hafta ama bebek iyi, yeterince büyük.

Haftaya yine NST. Yine sancı. Artık 3 günde bir NST, yine sancı.

Bundan sonrasını uzun uzun anlatabilirim. Üzüldüğümüz kadar da çok güldük çünkü. Hepimiz. Ben. Güney. Doktorumuz. Hastane personeli.. Benim haftalar boyu hep sancım çıktı. 80 ler 90 lar. Yani neredeyse doğuracak kadar çok. Benim hissetmediğim. Başta korktuk. Yattım, dinlendim, sıkıldım, bayıldım. Bin kere NST’ye bağlandım. Artık doğurmayacağıma inandım. Başta NST’ye gidiyorum diye olay olurken, hep yanımda birileri varken, tek başıma gitmeye başladım. Gezmeye gider gibi.. Ya da Başak’la gittik, sonrasında tatlı yemeye kaçmak için. Alışverişe gitmeye bahane yaratmak için..

Doktorum komik bir adamdı. E yine sancın var. Hadi ya. 90 ama, hissetmiyor musun? Hayır. Bir serum bağlayalım, düşürelim. Peki. Bitti serum, şimdi gezmeye mi? Evet. Yarın yine gel o zaman, özletme kendini. Olur.

Ben hamileliği çok özel bir durum gibi görmeyenlerdendim. Doğumu da. Cahil cesareti denebilir. Ya da herkes yapıyor, benim onlardan neyim eksik gazı da denebilir. Yürüyüş de yaptım. Spora da gittim. Gezdim. Yedim içtim. İşe gittim. Çok kilo almadım. Hareketlerim çok kısıtlanmadı. Hamile kıyafetleri giymedim, tarzımdan ödün vermedim! 🙂 Çok zor zamanlar da yaşadım. Ve galiba hepsinin “herkes”in başına “her zaman” gelebilecek şeyler olduğu, benim durumumun “özel” olmadığı fikriyle atlattım.

Hamile olduğumu öğrenince ağlamadım. Ultrasonda gördüğümde de. Doğurunca da. Bazen rahat bir insan olmama verdiler, bazen de ruhsuzluğuma:) Gurur duymuyorum. Evet, bunlara ağlamadım ama çok saçma şeylere ağladım! Defne’ye almamızın mantıklı olduğu ama tipini beğenmediğim beşik için “benim kızım bu çirkin şeyde mi yatacak” diye ağladım! Zara’da beğendiğim bluzu deneyip kabinden çıkınca Güney’e oldu mu diye sordum, “Güzel ama bence hamileyken giyme, sonra giyersin” dedi diye ağladım! Wall E’yi bilmem kaçıncı kez seyrederken Wall E’nin hafızasını kaybedip Eve’i tanımamasına hüngür hüngür ağladım. Ruhsuz değildim.

Ama evet biraz akılsızdım. Hamileyken bebek annenin zekasını alır, annenin kafası az çalışır lafının şehir efsanesi değil gerçek olduğunu kanıtladım! Bizzat ben! Sıklıkla. Demliğe çay koymadan çay demleyip sonra bardağa sırf su boşaltıp aa rengi çıkmamış dediğim, sabahtan beri iş için cep telefonundan aradığım adam beni tekrar arayıp beni aramışsınız dediğinde, ben sizi aramadım, ama mesaj geldi, aa sapık mıyım ben mesaj atayım diye kavga ettiğim (sonrasında arayıp adamı özür diledim, evet bunu yaptım), ofiste odadaki iki dahili hattan biriyle yanlışlıkla diğerini arayıp, sonra da açıp cevap vermeye çalıştığım doğrudur. Neyseki doğurunca geçti. Bence.

Sonuçta çok şükür erken doğurmadım. 9 ay 10 günlük hamileyken araba kullanıp sosyete pazarına bile gittim. 9 ay 11. gün de de Defne geldi:)

Doğum mu? O da ayrı bir olaydı! Sonra anlatacağım…

 

 

 

Rakamla 1, yazıyla bir oldu!

Sonunda oldu! Defne “bir” oldu! Defne 19 Mayıs’ta doğdu ama o kadar koşturmaca, tantana, cangamanın sonunda yazı da taa bugüne kadar kaldı tabi..

Evet, Defne “bir” oldu ve biz bunu kocaman bir kalabalıkla, bol şamatalı bir partiyle kutladık:)

İşte o gün…

Masalar, yemekler hazırlandı… (Evet, yine yemekleri ben yapmadım. Defne’nin dedesinin Bolu’da bir restoranı var, Biber Restoran. Bahanem yeterli mi? Masaları ben hazırladım ama lütfen.)

Süslemeler tamamlandı… (Süslemeleri ben yaptım, evet peçetelere tek tek kurdela bile taktım.)

Kapı süsümüz, Defne’nin 1 yıllık hayatının film şeridi, misafirlerimize vereceğimiz fotoğraflarımız, herşey hazırdı!

Misafirler tamam. Masa hazır. Defne giyinik. İki çorabı ve iki ayakkabısı ayağında. Tokası saçında. O zaman pasta zamanı!

İşte böyle de bir pastası vardı Defne’nin. Parti süslemelerindeki ve pastadaki baykuş nereden çıktı? Hiç, ben baykuş severim. Koca gözlü ve geceleri pek uyumayan birini mi hatırlattı? Biraz tontik. Tamamen tesadüf:)

Ailecek çoşkuyla mumu söndürdük ya da Güney ve ben çoşkuyla söndürdük, Defne gayet “cool” du.

Basın mensuplarına uzunca bir süre poz verdik. Defne’nin doğumgününde biraz rol çalmışız gibi mi göründü sana? Yok canım. İlk doğumgünü diye biraz fazla heyecanlanmış olabiliriz!

Mumu üflememiş olabilir ama kesme konusunda çok hevesliydi. Ve de becerikli.

Bunlar da doğumgünü giysilerimiz! Evet benimki de var. Ne giyeceğim diye o kadar düşündüm. Lütfen.

Kucaktan kucağa dolaştı, koştu, çığlık attı, gülücük attı, kutlandı, hediyelendi, kahkaha attı, emekledi, oynadı… Sonunda bana kaldı! Yedim, öptüm, yumuldum! Haketmişti.

Sonunda kalabalıktan sıkılıp kendini balkona attı, “Saksıdan toprak avuçlayıp yere atmaca” oyunuyla biraz sakinlik peşindeydi galiba:) 56 kişi düşün. Bir evin içinde. Bir kısmı çocuk. Hepsinin Türk olduğunu düşün. Bunların aynı anda yemek yediğini, sohbet ettiğini düşün. İtalyan aileleri olur ya filmlerde. Onun gibi. Bir de Defne’nin doğumgünü diye herkesin heyecanlı olduğunu düşün. Düşündün mü? Defne sakinlik ararken azıcık haklıydı galiba:)

Defne pijamalarını giyip balkabağına dönüşmeden az önce…Önlüğünü takmıştı bile. Uykudan önce azıcık oyuncak, misafir bebeklerle yatıp yuvarlanmaca…

İlk doğumgünüydü…Bizim için çok özeldi. Biz mutluyduk, umarım o da olmuştur.

Evimize gelen, telefonla, mesajla, blogdan, İG’den kutlayan herkese çok teşekkürler! Çok mutlu olduk, Defne’nin ne çok seveni varmış, biz bile şaşırdık:)

Ve bunlar da canım Bahar’ın Defne’ye ama daha çok da bize muhteşem doğumgünü hediyeleriydi!

Ha bir de unutmadan doğumgününde 3. dişi de çıktı!

İyi ki doğdun Defnem…

Bundan büyük mutluluk yokmuş ki…

Hadi bir maşallah deviyerin bakalım:)

 

İyi ki doğdun bebeğim…

Bir yıl oldu. Sen doğdun. Ben “anne” oldum. Eksik bir yanım varmış. Bilmediğim. Tam oldum. Bütün oldum.

Sevindim, korktum, heyecanlandım, telaşlandım, coştum, duruldum ama hep mutlu oldum. Varlığınla…

Sana bir mektup yazdım. Bugün için. Bu yıl için.

Ve Allah’a şükrettim.

İyi ki doğdun Defne’m…

Seni çok seviyorum…

Ben “anne” olmuşum haberim yok!

 

Geçen sene tam da bu zamanlar “Hani erken doğuruyordum, 9 ay bitecek nerde bu velet?” diye geziyordum. Niyeyse Anneler Günü’ne heves etmiştim bi, o gün doğacağına inanıyordum. İçeride plan yapıp, bana sürpriz hazırladığına. Yok, öyle değilmiş:) Sürpriz falan yokmuş. Yeri rahatmış. Tembellik ediyormuş. Geçen sene karnımdayken teorik olarak “anne” sayılsam da özünde bu benim ilk “Anneler Günü”m. Hala “anne” olmak fikri bir garip. Sanki biz Defne’yle iki kankayız, takılıyoruz öyle. Bazen süpper anlaşıyoruz, kahkahalar, eğlenmeler, birlikte şımarmalar. Bazen dalaşıyoruz, bağırışıyoruz, kavga ediyoruz. Bildiğin iki arkadaş işte. Bazen de şu geçen seneyi ve beni nasıl değiştirdiğini düşünüyorum. Evet, ben bir “anne”yim!

İşte anneyim dedirten şeyler:

1. Başkalarını yıllarca bol keseden eleştirip şimdi tükürdüğümü bir güzel yaladığım herşey!

Evet, bir lokma daha yedirmek için kırk takla attığım, terledi diye sırtına kağıt havlu koyduğum, hala sallayarak uyuttuğum doğrudur:)

2. 30 senelik tarihimde varlığının hiç de farkında olmadığım anaç kişiliğimin hortlaması!

Ne var yani belgeseldeki çamura batmış yavru fili azıcık totosundan ittirivermek istediysem ve yapmıyor diye annesine söylendiysem…

3. Mantıklı ve azıcık da ruhsuz halimden evrimleşmem, bizimkilerin deyimiyle “hisli manda” ya dönüşmem!

Ama yani Turkcell ‘in “Hayat paylaşınca güzel” reklamının sonunda o iki yaşlı amca sarılıyor ya birbirine, o sahne bitiriyor ama beni yaa…

4. “Mutluluk” kavramımın kökten değişmesi!

Yurtdışında tatil, yeni açılan restoranda yemek yemek? Bırak onları. Defne’yle eğlenip, üzerine makul bir saatte uyutmuşsak ve Güney’le “Kuzey-Güney”‘i mi seyretsek “How it is made?” mi tartışması yaşayabilecek enerjimiz kalmışsa o gün mutluyuz:)

5. Ne kadar sabırlı ve ne kadar da sabırsız olduğumu keşfetmem!

Yeter ki uyusun diye saçımı tutmasına izin vererek iki büklüm bir saat sallamaya sabrım olduğu, ama içimden birden kalkıp Defne’ye “Dur şu camdan bi atlayıp geliyorum” demek istediğim doğrudur. Hayır, çift kişilikli değilim. İntihara meylim yok:)

6. “Anne olunca anlarsın” sözünü dinleyen değil söyleyen taraf olmak!

Amaaan amma da abartıyorlar, yedir içir iki pış pış uyut diye atıp tutuyorken şimdi “Aaa nesi var mis gibi uslu çocuk, uyur uyur merak etme” diyenlere fena şarlıyorum! Anne olunca anlarsın!

7. Alışveriş önceliklerimin değişmesi!

Zara’ya girince önce çocuk reyonuna bakıyorum diyeyim sen durumun vehametini anla!

8. Tatil planlama kriterlerimin alt üst olması!

Her sene “Ay değişik bir yer olsun, yeni yerler görelim” derken bu sene gideceğimiz otelin sahili kum mu Defne’nin totosunu acıtır mı diye giden 5 kişiyi arayıp sormuş olabilirim, pişman değilim. Kummuş:)

9. Gittiğim her yere Defne’yle de gidilebilir mi gözüyle bakmam ve illa da götürmem!

Evet, geçen cumartesi akşamı Spr Pub’daki yer cücesi Defne’ydi…

10. Çocuğuma aşığım diyenlere gıcık olurken, çok seviyorum desene niye illa “aşk” derken tamamen değişen fikrim!

Gözünden gelen bir damla yaş için içinde bir yerler cız ediyorsa, yaptığın birşeye güldü diye, o saçma şeyi 100 kere tekrar edebiliyorsan, bağırışmaların üstüne kucaklaştığınız anın tadı hiçbirşeyde yoksa, sadece arabada uyuyup eve taşırken başını senin boynuna sokuyor diye kocanla o gün kim taşıyacak didişmesi yaşıyorsan, nerede olursan ol kokusu burnundan hiç gitmiyorsa, evet başka açıklaması yok. Bunun adı “aşk”.

Ve, evet, bu benim ilk Anneler Günü’m!

Defne’ye “bir” kala…

 

Hep bir günlük yazmayı hayal ettim. Hamile olduğumu öğrendim andan başlayarak.. Hem güzel anları, hem üzüntüleri, sıkıntıları anlatacağım dedim hep. Bir defter aldım kendime hamile olduğumu öğrenince. Hevesle. Az da olsa yazmaya başladım birşeyler. Başta biraz tembellik sekteye uğrattı yazıları, sonraları yazacak şeylerin güzel anlardan çok canımı yakacak şeyler olması.. Çok şükür herşey güzel bitti, hayatımıza Defne geldi. Sağlıkla ve mutlulukla.. Defne 4 aylıkken yazmaya başladım buraya. Şimdi Defne’nin “bir” olmasına azıcık kala başa dönme zamanı galiba.. Taa en başa..

Aman yüksek lisanslar bitsin, ayy bir-iki yurtdışı gezisi içimizde kalmasın, biraz aylaklık, biraz gezelim tozalım, aa askerlik aradan çıkmadan bebek mi yapılır yahu diye diye bitirdik 5 seneyi. Hadi şimdi zamanı dediğimizde kontrolde minicik bir kitle çıktı dediler. Bize büyük hayal kırıklıkları yaratan minicik bir kitle.. Şimdi bir sorun yok ama 10 sene sonrası için acaba dedirten minicik kitle.. “Ama ben daha anne olacaktım” gözyaşları döktüren minicik bir kitle. Ve sonraki kontrollerde aslında hiç de olmadığını öğrendiğimiz, ohh dediğimiz (tabi bize bunu söyleyen özel hastaneye de verip veriştirdiğimiz) minik kitle!

Böyle olaylı başladı bizim hikaye. Sonra şükürler edip başladık Defne’yi beklemeye. Defne’den Defne diye bahsedeceğim hep çünkü Defne daha hiiiçç ortalarda yokken bile yine de Defne’ydi. Yakın arkadaşlarımızla geyik konusuydu. Sizin bir kızınız olacak, adı da Defne. Defne büyüyünce şöyle yapar. Defne’nin saçları şöyle olur. “Defne Çıngı” hımm güzel tasarımcı ismi olur. Defneler azıcık cadı olur.

Bayram tatili için Mersin’e gittik. Gezdik, eğlendik, yüzdük, kudurduk, daldık, çıktık. 12 Eylül’de referandumda oy kullanacağız diye erkenden çıktık dönüş yoluna. Ve yolda kaza yaptık. Çok şükür bize birşey olmadı, araba hasarlıydı, saatlerce bekleyip, kontrolleri yaptırıp, tanponumuzu bağlayıp düştük yola. Biz de bir neşe bir neşe.. Hızlı gittiği için arkamızdan çarpan arabadaki teyzenin “Aaa bu arabada ne böyle! İçine göçtü, iyi ki çocuk yok arabada, bak böyle arabayla çocuk yapılmaz” diye utanmazca tacizlerine rağmen. Defne arka koltukta değil ki içimde diye.. Bize birşey olmadı diye.. Daha hamile olduğumuzu bilmeden.. Bağlı tamponumuz, bacağımızda şortumuzla, son 10 dakikada yetişip oy bile kullandık. Bir eczane mi bulsak yaa dedik birden, esti aklımıza, izbe bir yerde izbe bir nöbetçi eczaneden test aldık. Geldik eve..

Başladık beklemeye. Güneşten kızarmış yanaklarımız heyecandan elma oldu. Hava 30 derece, hissedilen 50 oldu..Kalp çok hızlı atan bir organ oldu.. Zaman geçmedi, yaz tembeli oldu. Sonuç mu? Heyecan oldu, mutluluk oldu, şaşkınlık, korku, kahkaha, delilik, şımarma oldu.. Sipsilik 2. bir pembe oldu.. Defne oldu..

Hamilelik mi? Bir dahaki yazıya…