Defne 11 aylık!

Defne 11 aylık oldu! 1’e 1 var artık… Daha önce bahsetmiştim galiba, bir yerde okumuştum, bizim sıpalara 1 yaşına kadar “bebek”, 1 yaşından sonra “oyun çocuğu”deniyor diye. Bu kafamda nasıl bir yer ettiyse, lüzumlu lüzumsuz hortlayıveriyor.

Bizim Güney’le, Defne’ye söylüyormuş gibi birbirimize laf anlatma, duruma göre laf sokma, yeri gelirse çemkirme adetimiz var. Çok kullanışlı bir iletişim yöntemi, tavsiye ederim. Misal ben Defne’ye yemek yedirmeye uğraşırken Güney gazete mi okuyor, “Kızııım, baban da animasyon konusunda bayağı kötü bu aralar, yemek yemene hiç yardımcı olmuyor, değil mi?” diye laf atabiliyoruz. Gazeteyi bırakarak söylenerek animasyona başlıyor Güney. Ya da  ben koltukta 5 dakika oturup Tv’de gerçekten 5 dakikalığına birşey mi seyretmeye çalışıyorum, başlıyor Güney: “Kızııım, annen de iyiden iyiye TV bağımlısı oldu, sen böyle olma, emi.” diye.

Konu dağılıp gitmedi merak etme, bak şimdi nasıl bağlıyorum birbirine.

Bu sabah üçümüz klasik yatak keyfimizi yapıyoruz. (Güney ve benim için keyif tabi, Defne ne der bu duruma bilmiyorum.) Öpüyoruz, sıkıştırıyoruz, mıncırıyoruz, o arada Defne’yle de sohbet halindeyim.  “Sen bugün 11 aylık oldun, 1 ay sonra bir yaş. Kocaman oldun. Abla oldun. Bak artık dediklerimi anlıyorsun, geceleri daha az uyansan, yatağında uyusan” falan filan diye bilinçaltına “büyüdün artık, uyu evladım” mesajını işlemeye çalışıyorum. Birden telaşlandım, “Eee, sen şimdi 1 ay sonra bebek olmayacak mısın artık, çocuk mu olacaksın, bence 2 yaşına kadar bebeksin” diye başladım çoşmaya. Neyseki Güney hemen müdahele etti, “Kızııım, bak annen uykusuzluktan kafayı yedi, neye saracağını şasırdı, kavramlara takıldı kaldı, kitapların ne dediği farketmez, sen istediğin kadar bebek olabilirsin, ha bir de uyu emi” diye. Al sana 1 yaşına kadar düşünecek 2 soru:

1. 1 yaşına gelse de Defne bebek olsa olur mu?

2. Gerçekten uykusuzluktan kafayı  mı yedim?

Sorulara cevap olur mu bilmem ama işte 11. ay gelişmeleri:

Yeme-içme mevzusu:

10. aydan fazlası var, eksiği yok! Bu ay yemekleri daha “anne yemeği” gibi pişirmeye başladım, tabi Defne’ye uygun şekilde.  Şurada da anlatmıştım. Faydası oldu sanki.  Yemekleri tatma konusunda hevesli, ama yemek konusunda aynı fikirde değil. Sahanda köfteden, semizotu yemeğine kadar geniş bir menüyle hizmet vermeye çalışsam da yeme-içme meselesinin özü gelip gelip animasyona dayanıyor.  Yani animasyon ne kadar renkli ve çoşkuluysa, yeme kapasitesi o kadar iyi! Sen de uğraş dur, yok enginarı da tatsın, yok bu hafta brokoli yemedi diye! Menüyü genişleteceğime , animasyona mı yüklensem acaba?

Emekleme-yürüme mevzusu:

Veee, sonunda “Emeklemeye hevesi var ama yeteneği yok” diye dalga geçtiğim Defne beni utandırdı ve emeklemeye başladı. Henüz devletin koyduğu hız sınırlarına uygun seyahat etse de yakında Eskişehir yolunda yarış yapan ergenlerin hızına yetişeceği kesin!

Yürüme konusunda ise dışarı çıktığımızda Güney’le bana iki elinden tutturup ortamızda yürüyor, boşta kalan bir elimizle de arabasını sürüyoruz diyeyim sen anla durumumuzun vehametini. Herkes “Ayyy ne tatlı, şuna bak” falan diye seviyor ya madem çok tatlı al iki tur da sen gezdir kaplumbağa hızıyla da, biz de şurada bakalım yeni sezonda ne varmış Zara’da Mango’da demek istiyorum. Maalesef iç sesinle dış sesin her zaman aynı şeyi söyleyemiyor, susuyorum!

Ha bir de arabasını kendi sürme isteği çok erken başgösterdi. Durum fena!

 

Uyuma-uyumama mevzusu:

Yazının başını okuduysan durumumuzu anladın zaten. Çoktan uyku arkadaşı yaptığı ve bir türlü vazgeçiremediğimiz saçlarımı yola yola uyuyor! Ama hakkını yemeyeyim, saçımı yoldurmadan uyutmaya çalışırsak 11’lere kadar duran Defne, saçımı yolmasına izin verince 9 buçukta falan uyuyor. Emmeyi bıraktıktan sonra gece beslenmesine alıştırmayın fırsat bu fırsat demişti doktorumuz ve Defne de onu dinliyor gibiydi. Ta ki bizim bu duruma sevindiğimizi görene kadar. Bu akşam iyi yedi uyanmaz dediğimiz her akşam, uyanıp süt içmek istiyor, ayy çocuğum aç yattı manyaklığı yaptığım günlerde de totosunu devirip uyuyor. Aman ne var bunda gece uynaıp süt içecek tabi ki, bebek bu diyenler size sesleniyorum. Defne biberon almıyor, yataktan kalkıp sütü hazırlayıp, tatlı kaşığıyla dilinin ucuyla ite ite bir fincan sütü sen içir de görelim!:)

Bir de 3 gün önce ilk yataktan düşme olayını yaşadı Defne, not düşmeden olmaz. Bu aya kadar hala yatağında yatırmayı beceremediğimiz Defne, bizim yatakta yastıktan yaptığımız bariyerleri aşıp yere düştü! Allahtan önce yastık düştüğünden hafif bir iniş oldu, kendine birşey olmadı çok şükür. Ama yatağına geçirme zorunluluğunu bir kere daha hatırlattı bize. Bir gece denedik, 2.5 saat uyanık kaldık, 2. gece gözümüz yemedi, 3. geceye bakacağız artık! Barikatlarımız da siperlerdeki kum torbaları kıvamına geldi bu arada, yatak değil mevzi sanki!

Diş mevzusu:

Yeni diş yok ama eski iki dişi selvi boylu oldu! E bir de ağız sağlığına önem verdiği için dişlerini fırçalamaya başladı. Tabi bugüne kadar bildiği tek fırça, saç fırçası olduğu için, diş fırçasını önce saçına sürdü, sonra öğrendi ama bu defa da saç fırçasını ağzına alıyor! 🙂 Bazen öyle bir şey yapıyor ki Defne “Vay be diyorum, bu kız çok akıllı, bacak kadar boyuyla neler biliyor,” hemen Nobel hayalleri faslına geçiyorum, bazen de böyle işte. Şapşal:))

Genel hal ve gidişat:

Dün akşam biz yemek yerken salatalık, ekmek hiçbirşey kar etmedi, illa bizim yemeği istedi. Koydum kabına bulgur pilavını, verdim eline tatlı kaşığını. Önce epey bir karıştırdı, oynadı, elini tutup göstermeye çalıştık, umursamadı, sonra biz sohbete dalmışken baktık, kaşıkla ağzına götürüp götürüp yiyor! Bir süre sonra kaşık kesmedi, attı aşağı, soktu elini başladı öyle yemeye. En sonunda o da yetmedi geçirdi tabağı ağza kuçular gibi yedi pilavı:) Sevinç, kahkahalar, aman da aman benim kızım büyümüş de kendi mi yemiş faslı bitip baba-kız salona geçince gerçekler tokat gibi çarptı yüzüme! Sen hiç mama sandalyesinin kıvrımlarının arasından bulgur tanesi temizledin mi? Bence deneme.

Sokak favori mekanı olmaya devam ediyor Defne’nin. Salıncak, başka çocuklar, bilumum su birikintisi, çamur, içinden toprakları alıp ağzına atabileceği yükseklikteki saksılar, sokak köpekleri en sevdikleri!

Minik de olsa bir kaba birşeyler doldurup boşaltmak, kutusunun içindeki bir kremi çıkarıp geri koymak, düğmesine basarak müzik çalan oyuncağını açıp çalan müzikte kafa sallayıp dansetmek, hatta 4 şarkı seçeneğinin arasından en sevdiği gelene kadar bir daha bir daha basmak, minik toplarını minik deliklerinden geçirmek, topu bana ver gibi cümleleri anlayıp canı isterse uygulamak, çoraplarını önce çıkarıp, sonra 10 dakika giymeye uğraşmak, bulduğu herkesin kafasına toka takmaya çalışmak gibi yetenekleri de var bu ay. Uzun vadede hangisi işimize yarar bakacağız artık!