Defne yemeğini kendi yer! Yersen:)

Tamam henüz çok başarılı olduğu söylenemez! Ama en azından çabalıyor. İşte bir “Defne ve Bulgur pilavı” hikayesi!

 

– Neee, artık yemeğimi kendim mi yicem?!!

 

 

– Kaşığın bu tarafını mı alcaktık ağzımıza?!

 

 

– Yok ya, annem böyle böyle yapıyodu sanki..

 

 

– Tabağı yaklaştırsam hayat kolaylaşır mı acaba?!!

 

 

– Hayır hiç kolaylaşmadı!

 

 

– Hah, oldu sanki!:)

Yapabiliyor işte, bu da görüntülü ispatı:)

 

Defne ek gıdaya nasıl geçti?

Ek gıdaya geçme süreci her anne, hatta baba ve tabi ki bebek için hem heyecanlı, azıcık da stresli bir süreç galiba. Bri sürü arkadaşım Defne’nin ek godaya nasıl geçtiğini soruyordu bir süredir. Elimden geldiğince anlatmaya çalıştım. Umarım faydası olur. Bunlar doktorumuzun önerileri ve bizim uygulamalarımız ve elbette ki Defne’nin onayladığı menü ve yeme şekli:) Zira bir bebeğe istemediğ birşeyi istemediği bir şekilde yedirmeye kalkışırsanız görürsünüz gününüzü!

Defne neredeyse 2-3 aylıkkenden beri hep bizimle masadaydı. Önce mama sandalyesinde yaqtar pozisyonda, sonra oturarak. Ek gıdaya geçme sürecinin yanısıra 6. aydan sonra boğazına kaçmayacak miniklikte tam buğday ekmek içi, kaşar peyniri, üzerine peynir, pekmez sürülmüş ekmek içi gibi şeyleri önüne koyduk, serçe gibi yemeye alıştı. Bir süre sonra salatalık, havuç vs verdik eline, onları kemirdi. Masada oturmaya, biz yemek yerken o da birşeyler yeme düzenine alıştı epeyce. Ama bu demek değil ki kendi yemeklerini kolayca ve hapur hupur yedi. Hep anlatıyorum zaten, Defne genellikle yemeklerini yer ama bazen neredeyse 45 dakika-1 saatte ve animasyonla, ya da birşeyle uğraşarak! Küçükken daha kolaydı ama büyüdükçe yemekte geçen süreyi boşa geçen süre olarak görmeye başladı galiba ki oyun ve animasyona aynı anda katılabilirse yiyor artık!:)

Bu süreç kimse için kolay değil ama zevkli yanları da çok. Şimdi dışarı da çıksak evde de olsak başka türlü yerinde hiç duramayan Defne yemek zamanı bizimle oturur, önüne koyduğumuz şeyi didikleyip yemeye uğraşır. Ayy ben şöyle yaptım, şunu başardım, sayemde böyle oldu demek istemiyorum zira bu 11 aylık annelik tecrübem bana şunu öğretti: Bu veletler birşey içinden gelmiyorsa ve istemiyorsa sen kuş da kondursan hiç bir şey olmaz!!:) Biz iyi kötü bir yerlere geldik, darısı soranların başına…

İşte bizim ek gıda maceramız!

Bizim doktorumuz gelişiminde bir sorun yoksa 4. ayda yavaş yavaş ek gıdaya geçmemizi, 6. ayı bekleyince bazı bebeklerin alışkanlıklarındna daha zor vazgeçip, ek gıdaya daha zor alıştıklarını söyledi. Biz de 4. ayı bitirince yavaş yavaş başladık. Tabi baştan belirteyim, geçiş sürecinde amaç bebeğin doyması değil, yein tatlarla tanışması olduğundan Defne’nin ana besin kaynağı hala anne sütü idi.

Allerjik reaksiyonları görmek açısından her hafta yeni bir gıda deneyerek başladık. Böylelikle hangi gıdanın gaz yaptığını, hangisinin yapmadığını da görebildik.

Doktor ek gıdaları çocuk oturur pozisyonda tercihen ana kucağı veya mama sandalyesinde vermemizi önerdi, yatarak değil. Biz Chicco’nun sıfırıncı aydan itibaren kullanılan Polly Magic mama sandalyesini almıştık, onu yarı yatar pozisyona getirip öyle yedirdik.

Ek gıdalara yavaş yavaş başladık. Ne verirsek verelim 1-2 kaşıkla başlayıp gittikçe artırdık. Yemediğinde ısrar etmedik.
1. Hafta: Öğleden sonra 3-4 gibi meyve püresi ile başladık.  Mevsim meyvelerini önerdi doktor. Kışın elma (Amasya) veya armut (Ankara), yazın  kayısı, şeftali ve nektarin. Biz hiç meyve suyu vermedik, direk püreyle başladık. Bu konuyu çok önemsiyordu doktorumuz, nasıl başlarsa öyle gider diye, çok şükür ki bu konuda bir sorun yaşamadık. Paşabahçe’nin cam rendesiyle amasya elmasını rendeleyip verdik. Pişirmedik, tanesini süzmedik. (Paşabahçe’yi de özellikle söyledim ki başka marka cam rende de almıştım, ama onun kadar iyi rendelemedi, aman canım rendenin de markası olur mu deme, dene bak görürsün:))

2. Hafta: Öğlen 12’de yoğurda başladık. . Yoğurdu evde mayaladım. Günlük keçi sütünü Pınar’ın organik yoğurduyla mayaladım. (Doktor illa keçi sütü olacak diye birşey yok, normal süt de olur dedi, ama ben çok bilip çok araştırıyorum ya keçi sütüyle yaptım!:)) Baybmix markalı yoğurtları da verebilirsiniz dedi. Yoğurt yapamadığımda ya da dışarı gidiyorsak Babymix’leri de kullandım. Öğleden sonra saat 3-4 gibi meyveye devam ettim. Tercih ettiğim birşey değil ama meyve ve yoğurt verirken zorluk varsa her ikisine de bir çay kaşığı pekmez ilave edilebilir demişti doktor alışana kadar. biz de gerek kalmadı.

3. Hafta:  Sabah saat dokuz gibi kahvaltıya başladık. Kibrit kutusu kadar beyaz peyniri akşamdan suya koyup tuzunu aldık. Pınar beyaz da kullanılabilir demişti dr. Onu da kullandım bazen. Anne sütü, formül süt, bebek çaylarıyla (ıhlamur vs de olur) hazırlanabilir dedi doktor. Ben bir süre anne sütü sağıp hazırladım. 30 cc kadar yetiyordu da artıyordu bile. Tam buğday ekmeğinin içini minik minik süte koydum. Peyniri ezip ekledim. Ne çok cıvık ne katı,muhallebi kıvamında bir karışım yaptım. 1-2 kaşık ile başladım. 6. aydan itibaren haşlanmış yumurta sarısından 1 fındık büyüklüğünde koydum, giderek artırdım. 1 ay sonunda tam bir sarıya ulaştım. Bir çay kaşığı pekmez de ekledim.

Kahvaltı için karışım hazırlamaktansa tek tek vermek daha iyi bir seçenek aslında ama hem daha 4.5 aylıkken başladığımızdan peyniri falan kuru yiyemiyordu, hem de ayrı ayrı pek hoşlanmadı Defne başta. Karışım olarak yedirdim kahvaltıyı. Ama şöyle bir düzen oturttuk, önce masada biz de oturarak onun kahvaltısını yedirdik, sonra biz kahvaltımızı yaparken, kaşar peyniri, minik ekmek içi (tam buğday verdim, beyaz ekmek hamur olup boğazına kaçabilirmiş) gibi şeyleri önüne koyduk. Kendisi onları da yedi. Alıştıktan sora karışıma gerek kalmıyor zaten.

Çorbalara beşinci aydan itibaren başladım.

Çorba öğününü ,öğün kavramı geliştirme açısından öğlen 12 yani öğlen yemeğine koymakta yarar var diye önerdi doktorumuz. Bir ay evvel öğlen 12’de verilen yoğurt yerine çorba verdim. Yoğurdu öğleden sonra ara öğünü yaptım.

Çorbalara geçerken doktorumuzun önerileri: (Maddeler doktorun söyledikleri, parantez içleri kendi fikirlerimdir biline)

1. Çorbaları yaparken temel besin gruplarını kullanmaya dikkat etmekte yarar var.

2. Karbonhidrat, yağ, protein mutlaka kullanılmalı. (Başta et suyu, çorbalara iyice alışınca kıyma koydum.)

3. Yağ olarak zeytinyağı  bir yemek kaşığı veya 2 çay kaşığı tereyağ olabilir. (Genellikle zeytinyağı tercih ettim, organik zeytinyağı kullandım.)

4. Et suyu et tadına alıştırmak açısından önemli.Tavuk da kullanılabilir. Ama kırmızı et daha ön planda olmalıdır. (Tavuk henüz vermedim.)

5. Et suyu veya tavuk suyunu buzdolabında alt rafta bekletmek bakteri üretir. Onun için hergün taze yapmakta yarar var. Kemikli et ilikteki yağ nedeni ile çocuğa ağır gelebilir. İshal yapabilir. (Kontrafile alıp, kenar yağlarını da çıkarttırdım.)

6. Bonfile veya konturfile iyi olur. Eğer çok miktarda yapılır ise buzluklara konup dondurulabilir. (Benim her gün hazırlayacak imkanım olamadığı için hazırlayıp, hani buz yapmak için buzdolabı poşetleri var ya küçük küçük bölmeli ona koydum, her gün iki tane koydum çorbalara.)

7. Karbonhidrat olarak  un, bulgur, pirinç veya irmik kullanılabilir. (Tam buğday unu, organik bulgur, pirinç vs kullandım.)

8. Tuz kullanmayalım.Ancak bazı çocuklar tuzsuz asla yemiyorlar . O zaman bir çimdik kullanılabilir. (Tuz kullanmadım, biraz büyüyünce baharatlarla lezzetlendirmeye başladım.)

9. Evde yapılmış salçalar çok tuzlu değilse kullanılabilir. Hazır salçalar kullanılmamalı. (Ben yeni yeni domates koymaya başladım, salça kullanmadım.)

10. ASLA BLENDER VE ROBOT KULLANMAYALIM.

Bu konuya çok önem veriyordu doktorumuz. Hiç blender kullanmadım, mercimek çorbası dışında, ona başladığımızda da zaten ek gıdaya çoktan alışmıştı. Herşeyi cam rendede rendeleyip öyle pişirdim. Patates, havuç vs’yi her sabah rendelemek bayağı zor oldu (O havuçla patates ne sert ne güçlüymüş de haberimiz yokmuş, imkanı olan kocasına satsın bu işi derim:)) , epeyce kol kası yapıp, bayağı d asöylendim bu iş çok zor yahu diye, fırsat buldukça kimi bulduysam rendeleme işini ona sattım, koca, amca vs, amca sonuç çok iyi oldu. Pütürlü yiyecek sorunu yaşamadık hiç. Bir süre sonra rendelemeyi bırakıp çatalla ezmeye başladım zaten. Rahata erdim:)

11. Çatalla ezip kaşıkla verelim. Çorbaları biberonla vermeyelim.

12. Çorbaları az miktarda yapalım.Çocuk bir öğünde yiyebildiğini yer. Kalanını siz yiyebilirsiniz. (İtiraf ediyorum, kalanını hiç yemedim:))

13. Tadı güzel,Türk mutfafına uygun çorbalar yapalım. Sonuçta çocuğunuzun da bir damak tadı var. Yaptığınız herşeyi yemek zorunda değil. Beğenmediği tatlar olabilir. (Bu süreçte gördüm ki gerçekten damak tatları var! Defne’nin Mersin’de annemin yaptığı ev yapımı lahmacunalrı nasıl hüplettiğini önceden anlatmıştım:))

14. Karmakarışık sebzeleri bir araya koyup pişirmenin bir yararı yok. Çoğu emilmeden atılıyor.

15. Kullanacağınız sebzeler mevsime uygun ve turfanda olmayan sebzeler olmalı.

16. Havuç, patates ve kabak başlangıçta en sık kullanacağınız sebzeler olmalı.

17. Çorbalara iyice alışınca bir ay kadar sonra kıyma ilavesi yapalım. Çift çekilmiş dana kıymasını önceden yağsız tavaya konup su ile kaşıkla ezerek iyice pişirelim.Yağda kavurmak kıymayı sertleştirebilir. Çorbada kıymayı yedirmekte zorlanıyorsanız sadece kıymayı blenderden geçirip öyle çorbaya ilave edebilirsiniz. (Ha bak bunu unuttum, 1-2 hafta sadece kıymayı geçirdim blenderdan, sonra alıştı, ezerek pişirip ekledim.)

Başlangıç için 4 çorba önermişti doktorumuz. İşte tarifleri:

TARHANA ÇORBASI

Evde yapılmış toz tarhana kullanalım.Tarhanayı et suyu ile sulandıralım. Mevsiminde domates konulabir. Koyu kıvamda pişirelim. İçine biraz havuç vaya patates de rendelebilir. Yağı unutmayalım.

Defne tarhana çorbasını hiç sevemedi, hala da yemez. Ama ben 3-4 kere ara ara denedim. sonra pes ettim. belki yine da arada denemek lazım.

UN ÇORBASI

Bir yemek kaşığı un ile bir yemek kaşığı zeytin yağını hafifçe kavurup üzerine et suyu koyalım. Bu çorbaya da biraz havuç veya patates konulabilir.

Bu çorbayı çok sevdi. Hep havuç yada patates ekledim içine (cam rendede rendeleyip), sonraki zamanlarda kıyma da. Tam buğday unuyla yaptım.

SEBZE ÇORBASI

Yarım havuç, kabak, patates küçük bir tencereye rendelenir.Üzerine su, bir avuç pirinç, bulgur veya irmik konur.Bir parça da et konup güzelce pişirilir. Sebzeler iyice pişince et içinden alınır. Zeytinyağı eklenir. Diğerleri çatal ile ezilip verilir.

Bu çorbayı da çok sevdi. Bu zaten temel çorba oldu, zaman geçtikçe bilumum sebzelerle zenginleşti. Cam rendeden geçirince ezmeye gerek kalmadı, bir de ben etsuyu koyarak yaptım.

YOĞURT ÇORBASI

Henüz yumurta başlamadığımız için yumurta kullanmadan çorbayı pişirelim.Bir çay bardağı kadar yoğurt et suyu ile sulandırılır. İçine biraz un ve pirinç koyup iyice pişirelim. Üzerine yağ gezdirelim. İyi ufalanmış nane bile konulabilir.

Yoğurt çorbasını da pek sevmedi Defne. ama bir sürü başka arkadaşımın çocuklarının hevesle yediğini duydum.

Not: Bunlar bizim ek gıdaya geçiş sürecimiz, 7-8 aya kadar olan süreç, şimdi çok çeşitli şeyler yiyor. Bununla ilgili daha önce “Defne ne yer” yazısı yazmıştım.

 

 

11. Ay Fotoğrafları

Defne doğduğundan beri her ay dönümünde fotoğraflarını çekiyorum. Bu geleneği de götürebildiğim yere kadar götürmek niyetindeyim. Yok canım korkma, “15 yaşında minik kuşumun her ayını fotoğraflıyorum” diyecek kadar manyak değilim. Şimdilik:) Yani şöyle 2-3 yaşına kadar bari diyorum… Dün 11 aylık yazısı yazdım fotoğrafları çekememiştim. İşte akşam işten dönünce çektiklerim! Evet, Defne 11 aylık!

 

 

 

 

 

Bütün bu sevinç beni gördüğü için mi? Tabi ki hayır! Ot çiğneyen bir öküz için! Evet, bir gözü de yok!

 

Defne 11 aylık!

Defne 11 aylık oldu! 1’e 1 var artık… Daha önce bahsetmiştim galiba, bir yerde okumuştum, bizim sıpalara 1 yaşına kadar “bebek”, 1 yaşından sonra “oyun çocuğu”deniyor diye. Bu kafamda nasıl bir yer ettiyse, lüzumlu lüzumsuz hortlayıveriyor.

Bizim Güney’le, Defne’ye söylüyormuş gibi birbirimize laf anlatma, duruma göre laf sokma, yeri gelirse çemkirme adetimiz var. Çok kullanışlı bir iletişim yöntemi, tavsiye ederim. Misal ben Defne’ye yemek yedirmeye uğraşırken Güney gazete mi okuyor, “Kızııım, baban da animasyon konusunda bayağı kötü bu aralar, yemek yemene hiç yardımcı olmuyor, değil mi?” diye laf atabiliyoruz. Gazeteyi bırakarak söylenerek animasyona başlıyor Güney. Ya da  ben koltukta 5 dakika oturup Tv’de gerçekten 5 dakikalığına birşey mi seyretmeye çalışıyorum, başlıyor Güney: “Kızııım, annen de iyiden iyiye TV bağımlısı oldu, sen böyle olma, emi.” diye.

Konu dağılıp gitmedi merak etme, bak şimdi nasıl bağlıyorum birbirine.

Bu sabah üçümüz klasik yatak keyfimizi yapıyoruz. (Güney ve benim için keyif tabi, Defne ne der bu duruma bilmiyorum.) Öpüyoruz, sıkıştırıyoruz, mıncırıyoruz, o arada Defne’yle de sohbet halindeyim.  “Sen bugün 11 aylık oldun, 1 ay sonra bir yaş. Kocaman oldun. Abla oldun. Bak artık dediklerimi anlıyorsun, geceleri daha az uyansan, yatağında uyusan” falan filan diye bilinçaltına “büyüdün artık, uyu evladım” mesajını işlemeye çalışıyorum. Birden telaşlandım, “Eee, sen şimdi 1 ay sonra bebek olmayacak mısın artık, çocuk mu olacaksın, bence 2 yaşına kadar bebeksin” diye başladım çoşmaya. Neyseki Güney hemen müdahele etti, “Kızııım, bak annen uykusuzluktan kafayı yedi, neye saracağını şasırdı, kavramlara takıldı kaldı, kitapların ne dediği farketmez, sen istediğin kadar bebek olabilirsin, ha bir de uyu emi” diye. Al sana 1 yaşına kadar düşünecek 2 soru:

1. 1 yaşına gelse de Defne bebek olsa olur mu?

2. Gerçekten uykusuzluktan kafayı  mı yedim?

Sorulara cevap olur mu bilmem ama işte 11. ay gelişmeleri:

Yeme-içme mevzusu:

10. aydan fazlası var, eksiği yok! Bu ay yemekleri daha “anne yemeği” gibi pişirmeye başladım, tabi Defne’ye uygun şekilde.  Şurada da anlatmıştım. Faydası oldu sanki.  Yemekleri tatma konusunda hevesli, ama yemek konusunda aynı fikirde değil. Sahanda köfteden, semizotu yemeğine kadar geniş bir menüyle hizmet vermeye çalışsam da yeme-içme meselesinin özü gelip gelip animasyona dayanıyor.  Yani animasyon ne kadar renkli ve çoşkuluysa, yeme kapasitesi o kadar iyi! Sen de uğraş dur, yok enginarı da tatsın, yok bu hafta brokoli yemedi diye! Menüyü genişleteceğime , animasyona mı yüklensem acaba?

Emekleme-yürüme mevzusu:

Veee, sonunda “Emeklemeye hevesi var ama yeteneği yok” diye dalga geçtiğim Defne beni utandırdı ve emeklemeye başladı. Henüz devletin koyduğu hız sınırlarına uygun seyahat etse de yakında Eskişehir yolunda yarış yapan ergenlerin hızına yetişeceği kesin!

Yürüme konusunda ise dışarı çıktığımızda Güney’le bana iki elinden tutturup ortamızda yürüyor, boşta kalan bir elimizle de arabasını sürüyoruz diyeyim sen anla durumumuzun vehametini. Herkes “Ayyy ne tatlı, şuna bak” falan diye seviyor ya madem çok tatlı al iki tur da sen gezdir kaplumbağa hızıyla da, biz de şurada bakalım yeni sezonda ne varmış Zara’da Mango’da demek istiyorum. Maalesef iç sesinle dış sesin her zaman aynı şeyi söyleyemiyor, susuyorum!

Ha bir de arabasını kendi sürme isteği çok erken başgösterdi. Durum fena!

 

Uyuma-uyumama mevzusu:

Yazının başını okuduysan durumumuzu anladın zaten. Çoktan uyku arkadaşı yaptığı ve bir türlü vazgeçiremediğimiz saçlarımı yola yola uyuyor! Ama hakkını yemeyeyim, saçımı yoldurmadan uyutmaya çalışırsak 11’lere kadar duran Defne, saçımı yolmasına izin verince 9 buçukta falan uyuyor. Emmeyi bıraktıktan sonra gece beslenmesine alıştırmayın fırsat bu fırsat demişti doktorumuz ve Defne de onu dinliyor gibiydi. Ta ki bizim bu duruma sevindiğimizi görene kadar. Bu akşam iyi yedi uyanmaz dediğimiz her akşam, uyanıp süt içmek istiyor, ayy çocuğum aç yattı manyaklığı yaptığım günlerde de totosunu devirip uyuyor. Aman ne var bunda gece uynaıp süt içecek tabi ki, bebek bu diyenler size sesleniyorum. Defne biberon almıyor, yataktan kalkıp sütü hazırlayıp, tatlı kaşığıyla dilinin ucuyla ite ite bir fincan sütü sen içir de görelim!:)

Bir de 3 gün önce ilk yataktan düşme olayını yaşadı Defne, not düşmeden olmaz. Bu aya kadar hala yatağında yatırmayı beceremediğimiz Defne, bizim yatakta yastıktan yaptığımız bariyerleri aşıp yere düştü! Allahtan önce yastık düştüğünden hafif bir iniş oldu, kendine birşey olmadı çok şükür. Ama yatağına geçirme zorunluluğunu bir kere daha hatırlattı bize. Bir gece denedik, 2.5 saat uyanık kaldık, 2. gece gözümüz yemedi, 3. geceye bakacağız artık! Barikatlarımız da siperlerdeki kum torbaları kıvamına geldi bu arada, yatak değil mevzi sanki!

Diş mevzusu:

Yeni diş yok ama eski iki dişi selvi boylu oldu! E bir de ağız sağlığına önem verdiği için dişlerini fırçalamaya başladı. Tabi bugüne kadar bildiği tek fırça, saç fırçası olduğu için, diş fırçasını önce saçına sürdü, sonra öğrendi ama bu defa da saç fırçasını ağzına alıyor! 🙂 Bazen öyle bir şey yapıyor ki Defne “Vay be diyorum, bu kız çok akıllı, bacak kadar boyuyla neler biliyor,” hemen Nobel hayalleri faslına geçiyorum, bazen de böyle işte. Şapşal:))

Genel hal ve gidişat:

Dün akşam biz yemek yerken salatalık, ekmek hiçbirşey kar etmedi, illa bizim yemeği istedi. Koydum kabına bulgur pilavını, verdim eline tatlı kaşığını. Önce epey bir karıştırdı, oynadı, elini tutup göstermeye çalıştık, umursamadı, sonra biz sohbete dalmışken baktık, kaşıkla ağzına götürüp götürüp yiyor! Bir süre sonra kaşık kesmedi, attı aşağı, soktu elini başladı öyle yemeye. En sonunda o da yetmedi geçirdi tabağı ağza kuçular gibi yedi pilavı:) Sevinç, kahkahalar, aman da aman benim kızım büyümüş de kendi mi yemiş faslı bitip baba-kız salona geçince gerçekler tokat gibi çarptı yüzüme! Sen hiç mama sandalyesinin kıvrımlarının arasından bulgur tanesi temizledin mi? Bence deneme.

Sokak favori mekanı olmaya devam ediyor Defne’nin. Salıncak, başka çocuklar, bilumum su birikintisi, çamur, içinden toprakları alıp ağzına atabileceği yükseklikteki saksılar, sokak köpekleri en sevdikleri!

Minik de olsa bir kaba birşeyler doldurup boşaltmak, kutusunun içindeki bir kremi çıkarıp geri koymak, düğmesine basarak müzik çalan oyuncağını açıp çalan müzikte kafa sallayıp dansetmek, hatta 4 şarkı seçeneğinin arasından en sevdiği gelene kadar bir daha bir daha basmak, minik toplarını minik deliklerinden geçirmek, topu bana ver gibi cümleleri anlayıp canı isterse uygulamak, çoraplarını önce çıkarıp, sonra 10 dakika giymeye uğraşmak, bulduğu herkesin kafasına toka takmaya çalışmak gibi yetenekleri de var bu ay. Uzun vadede hangisi işimize yarar bakacağız artık!

 

 

Emeklemek mi? Çocuk oyuncağı!

10.5 ay sonra aklına ne düştüyse, yürüme hatta koşma kıvamındayken, 11. ay postası gelip de yine anası olacak kadın “Emeklemek mi? Yooook, yok, bu kızın emeklemeye hevesi yok!” diyemesin diye mi artık, yoksa “Yaa Bart Simpson’ın kardeşi gibi totosunu sallaya sallaya emekleyen bir bebemiz olmadı” diye yaptığım dedikoduları duyduğundan mı, yoksa bu hayatta herşeyi yaşamak lazım, bebeksem bebekliğimi bileyim, yürümeden az da olsa emekleyeyim mi dedi bilemiyorum ama sonuç: Defne geçen perşembe emeklemeye başladı. İşte kanıtı:

Tamam, biraz yavaş olabilir. Acemi daha. Araba kullanmaya başladığın günü hatırla, 140’la gitmiyordun dimi ama!

Bir mutlu bir mutlu. Birşeye ulaşınca geri atıyor ki, öyle yeni hevesmiş de boşa emekliyormuş gibi görünmesin, gerçekten işi varmış havası olsun!

Evet, parkede gidemiyor. Şimdilik. Dalga geçmeyelim lütfen! Hem parkede çok zormuş emeklemek. Dene bak!