Gez-dolaş-uyu!

Hani Defne’nin dişi çıkıyor ya, hani her huysuzluğu ona bağlayıp gönül rahatlığıyla “dişten canıııım” diyecektim ya, başlıyorum. Artık sallanmak istemiyor, yanına yatınca saç baş yolup, uyuyor, neyse canım, en azından nasıl uyuduğunu biliyoruz, bu da birşey tesellileri yaşamaya yeni yeni alışmışken ben, hoop vazgeçti! Bambam? Yok! Yanına yatalım? Yok! Kucakta? Yok! Dişten canııııım. Ebeveynlikte çare tükenmez diyerek Defne’yi açıkhava sarhoşu etmeye karar veren biz, attık kendimizi dışarılara pazar günü. Gittik Eymir’e. Bu Eymir ne ki diye merak ediyorsan, az biraz su birikintisi, yanına da iki yeşillik göreyim diyen Ankaralının pazar mesaisi mekanı. Aman tamam hakkını yemeyeyim severim Eymir’i. Gidersin, sucuk, balık yersin, iki bira içersin, motosiklet, bisiklet gruplarını görüp, “Küçükken benim de hayalim motosiklete binmekti, valla bak.” geyikleri yaparsın, ortamın küçüklüğünden ötürü, bazen keyfi bazen zorunlu epeeeeyce sosyalleşir gelirsin. Hayır, ortamda bir de 9 aylık bebe varsa, verirsin açıkhava, bol insan, köpek, ördek kaynaşmasını, arabada uyutur gelirsin. Oh mis.

İşte size Defneli bir pazar serüveni…

 

 

Defne her pazar olduğu gibi giyinip hazırlanıp, “Eee gezmeye ne zaman gideceğiz, farkındaysınız dişim çıkıyor, zaten sevmem uyumayı, bugün evde hiç uyumayacağım, haberiniz ola!” bakışları atmaya başlar.

 

 

“E hadi madem, tehditi de yedik, çıkalım o zaman” dememizle, hemen ayaklanır.

 

 

Sucuk-ekmek faslına ekmek yiyerek iştirak eder. (Yine anneme özel not: Hayır kuzuna sadece ekmek vermedik anne, kendi yemeğini de yedi!)

 

 

Buz tutmuş gölün üzerinde test sürüşü yapar.

 

 

Klasik “Eymir’e geldim, aha bu da buz tutmuş göl.” pozları verir.

 

 

Tek gözüm kapalı bile ikinizden de güzel çıkarım diye güne son noktayı koyar.

Maalesef bu hikaye böyle bitmedi. Dönüş yolunda, yerinde duramayıp kuduran Defne’ye yedikleri daha fazla eşlik edemedi. Çareyi benim üzerime, kendi üzerinee, arabanın bilumum yerlerine kaçışmakta buldu. Evet, bildiğin kustu. Kusunca o kadar minik o kadar minik oldu ki:(

 

 

Neler aldım neler listesi 2

 

Doğum öncesi-sonrası aldığım lüzumlu lüzumsuz şeyleri şurada anlatmaya başlamıştım. Onlar demirbaşlardı, sırada sarf malzemeleri.

Bebek bezi olarak Prima Premium Care kullandık. niye dersen, herkes o iyi dedi aldık. Memnun kaldık mı? Sayılır. Defne ilk doğduğu zamanlar fışkıranlar, sırtından çıkanlar, taşanlar olmadı mı? Oldu. Sırtından çıkan ne mi? Kabahati canım kabahati:) (Burada yazar sarı-yeşil, sıvı, vıcık vıcık kaka demek istemektedir ama olur da çocuğu olmayan biri okursa, yazık mağdur olmasın diye kibarca “kabahat” demeyi tercih etmektedir:)) Taşırmayan bir bez var mı bilemem, ama 1 aylık çocuk kabahatini de taşırdı diye bir bezi de suçlayamam. Sıvı kaka emme gücü de bir yere kadar.

Şampuanıydı, yağıydı vs hep Mustela’nın ürünlerini tercih ettik. Memnun da kaldık amma siz siz olun el kadar bebeye 30 çeşit kozmetik almayın. Biz aldık da o açıdan. Yok şampuanıydı, duş sıvısıydı, masaj yağıydı, yok masaj yaparken ortama püskürtülecek bilmemne kokusuydu, yok vücuda sürülen yüze olmaz, yüze ayrı bıdı bıdı kremiydi, gören de sanırdı ki Rixos Premium’un spası kurulacak bizim evde! Hayır kullanabilsek içim yanmayacak. O el kadar bebe, mis gibi yıkanacak, havlulara sarılacak, ooh masajlar yapılacak, gelsin yağlar gitsin kremler, ortama bir de Zen TV müziği patlattın mı tamamdır sanıyorsan, dur. Yanılıyorsun! Zira banyoyu yaparken bebek yorulacak, karnı acıkacak, daha havluya sararken çığlığı basacak, bezi mi bağlayayım, doyurayım mı, ayy şu müzik de sussun zaten kız cayırdıyor derken bir de ısınan karnı rahatladı diye “kabahat”i havluya bırakacak. Oldu mu sana sil baştan. Demem o ki evde spa kurmaya gerek yok, zira müşteri henüz o elit çizgide değil!

Ha bak pişik kremine Mustela’yla başladık ama pişik olunca doktorun da verdiği “Alacaksın Desitin’i alçı gibi sıvayacaksın totoya, gece altını bile açma” gazıyla, aldık Desitin’i. Gerçekten de bir daha olmadı pişik.

Islak mendili de ilk hafta kullandık, pişikten sonra ılık su, kare pamuğa geçtik. Kare pamuk ne dersen, Mothercare’de çok amaçlı pamuk diye satılan, dikdörtgen şekline rağmen kare denen, her daim karaborsa olan bir pamuk. Biz kendisine toto bezi diyoruz, adının kare pamuk olduğunu çoook sonra öğrendik.  Stok yapabilmek için Ankara’nın dörtbir tarafına arkadaşlara haber salmıştım zamanında da yazık Başak “Toto bezi alacaktım, hani böyle bebeğin totosunu siliyorsun, hani suya batırıyorsun ya” diye anlatarak rezil olup bana da epey saydırmıştı:)

Bir de şu süslü süslü alt değiştirme takımları var ya yalan onlar yalan. Günde 3 kere alt değiştirme takımını, her gece çarşafı değiştirince bu iş kumaşla olmaz arkadaş diye kafaya dank ediyor da neyseki Can Bebe’nin alt değiştirme muşambaları imdada yetişiyor. Bana öyle oldu.

“Kabahat” meselesine bir son verelim, gelelim yeme-içme-gaz meselelerine. Şu annelerin yaptığı çeşit çeşit tülbentler var ya onlar işte hayat kurtarıyor, zira bebek dediğin kusuyor, salya akıtıyor, ilk zamanlar aman pek hijyenik olayım kaygısıyla bir kullandığını bir daha kullanmıyorsun. Merak etme bir süre sonra geçiyor. Artık yere düşen şeyleri yer temizse direk, az kirliyse üfleyip, çok kirliyse suya tutup veriyoruz Defne’ye:)

Biberonu Avent almıştım, çok da kullanmadık, iyisini kötüsünü bilemeyeceğim.

Emziği de Avent almıştım, doğumdan önce. Almıştım ama havalardaydım “Aaa bir de emzik mi vereceğim, yok artık” diye. Tabi Defne eve gelip, tüm hayallerimi suya düşürüp, hiççç uyumayınca “Bir emziği mi denesek la” diye gaza geldik. Faydası oldu mu? Ehh oldu biraz. Sonradan öğrendim ki emzik tutturmak bile meseleymiş, insanlar bunun için uğraş veriyormuş. Çok şükür biz bilinçsizce kolay atlattık. Ama bir sorun oluştu, aldığım ilk emzik 0-3 aydı. Sonra 3-6 ay aldım, yemedi, şimdi 9 aylık, 8. emziği bile hala 0-3 aylık:)

Göğüs pedi ve kremi Lansinoh kullandım. Gerçekten memnun kaldım. Yaralarım olmadı mı, oldu. Ama çoktaaan unuttum:)

Bu mudur? Budur.

 

Giydim, olmuş mu?

Epeydir Defne ne giydi yazısı yazmamışım. Fotoğraflar haftasonundan…Çooook tedbirli ve öngörülü bir anne olduğum için daha hamileliğin ortalarında aldığım şort ve ayakkabıyı nihayet giyebiliyor:) Ha bir de niyeyse ışığın geçebildiği her yerden koca kafasının da geçebileceğine inanıyor. Bakınız son fotoğraf:)

Defne 9 aylık!

 

Defne dün tam 9 aylık oldu! Öyle azmış gibi gelmesin 9 ay. Kendisi artık bir “birey”! Tabi bir de doğuştan “müdür”! Bizim eve yolun düşer de gelirsen bunu bil yani. Ona göre gel. Zira bu “müdür”lük müessesesini pek dayatmacı bir tavırla öğrenebilirsin. Müdür ne derse onu yapmak zorunda kalabilirsin. Amaaan dayatmacı diye harcayıverdim kızcağızı, öyle demeyelim,  o isteklerini önce güzellikle, olmadı, cızırdayarak, yetmezse cayırdarak belli ediyor. O cazırtıya dayanırım dersen yapmayabilirsin, dayatma yok yani. Gönüllülük esasına dayalı herşey:)

İşte gelişmeler…

Yemek?

Karnıbahar tadılacaaaaak, tat!

Pırasa tadılacaaaaak, tat!

Kereviz tadılacaaaaak, tat! Görevler tamam.

Bir de tattıklarını yeme faslı var tabi. Öyle ağzını açmamak, sımsıkı kapamak falan yok Defne’de. Öylesi zevksiz, sıkıcı. Ağzını açtırmak için yaptığımız oyunlar hep aynı, kızı baydı. Hem o geçen ayın olayıydı. Şimdi iştahla ağzına alıp, ağzında tutmak var. Anne mi pes edecek, Defne mi oynamak var:) Hadi bakalım, yiyorsa şimdi oynat, kudurt, güldür, güldür ki o ağzında biriktirdikleri şelale olsun aksın ağzından! Sen de seyreyle manzarayı:)

Emekleme?

Emeklemeye hevesi, yürümeye yeteneği mi var demiştim? Yalan. Emeklemeye hevesi de yeteneği de yok!:) Ama koşmaya var! Ellerinden tutup yürütürken “Koş Defne” lafını duyar duymaz totosunu sağa attırıp, pati çekerek öyle bir koşuşa geçiyor ki sanırsın 100 metre koşusunda Usain Bold’a rakip olacak, gizliden çalışıyor.

Uyku?

Hani bir Bambam’ımız vardı ya, hani hep sallıyoruz, bıktık, usandık diyorduk ya, Defne duydu sesimizi, Bambam’ı bıraktı! Yatağımızın en göbeğine kuruldu! Artık yatma eğlencemiz saç yolmak, kapalı gözü kirpiğinden tutup kaldırmak suretiyle açmak, kaş karıştırmak, burna parmak, ağza ayak sokmak. Bu tacizler karşısında sukunetini korursan, bingo! Kız yarım saatte uyur. Yok dayanamam gülerim diyorsan vay haline. Kuzey-Güney’ler, O Ses Türkiyeler rüya olur sana baştan söyliyeyim!:)

Genel hal ve gidişat?

Motor gelişim olsun, el göz koordinasyonu olsun aldı yürüdü bu ay diyeyim sen anla! Gelsin alkışlar, gitsin baybaylar, çak’lar. Giriş seviyesinde tel sararlar ve gel geller de cabası. Da küçük bir sorun var, hadi alkış deyince önce tüm bildiklerini gözden geçiriyor, eller baybaya gidecek gibiyken birden çak olur gibi oluyor, “Böyle değildi la” deyip sonunda tutturuyor, alkışlıyor. Bir de gece yatınca sürekli öğrendiklerini çalışıyor. İşte o beni bitiriyor. Zira dayanamayıp gülüyorum. Sonra? Bakınız üst paragraf.

 

 

Durun durun en önemli gelişmeyi unuttum bee. Aylardır beklediğimiz diş geliyor diiişşş. Hayır, artık tüm huysuzluklarına rahatlıkla “Diş çıkarıyor ondan” diyebileceğim. Ondan bu cadılık. Yoksa melek melek!!

Anneme özel not: Ya yine bodysinin içinden diğeri gözükmüş, ahh çocuğum vah çocuğum diyeceksin de ev hali işte. Hem ben o 2 body’i giydirene kadar neler çekiyorum sen biliyor musun? Dışarı çıkarken düzgün giydiriyorum. Bak valla:)

Neler aldım neler listesi 1

Bir kere kadın olduğun için genlerinden gelen lüzumlu lüzumsuz alışveriş yapma içgüdün varsa, üstüne bir de 30’undan sonra anne olmanın verdiği görmemişlik eklenirse, ha bir de mimarsan, iyi kötü bir tasarım gözün ve “aman önce güzel olsun üstüne bir de fonksiyonel olursa tadından yenmez” mantığın varsa bir evde 3 beşik, 1 bebek yatağı bulunabilir. Normaldir.

Bu bir ne iyi ettim de aldım, bir de ne halt etmeye aldım, ona verdiğim parayla Zara’dan 2 t-shirt daha alırdım yazısıdır:) Hamilelik ve sonrasında aldığım şeyleri içerir. Belki birinin işine yarar kimbilir?

Öncelikle bu yatak-beşik konusu mühim konuymuş arkadaş! Hamileyken hormon deliliğinden üç kere ağladıysam ikisi beşik yüzündendi diyeyim sen anla!

Herkesin 3 aydan fazla yatamaz demesine rağmen, doğru dürüst sallanması çok önemli, bir sürü bebek sallanmadan uyumuyor demesine rağmen, çok da güvenli değil demesine rağmen, defalarca gidip gelip, sırf güzel diye bir sepet beşik aldık. Aldım. Güney pek onaylamadı ama zır zır zırlayınca pek seçeneği kalmadı. Çünkü ben bebekler doğunca ilk günler hatta ilk bir kaç ay yiyor, içiyor, uyuyor zannediyordum. Saksı bitkisi gibi koyduğun yerde öylece duruyor zannediyordum. O bitkiye de bu sepeti pek yakıştırıyordum. Hatta bu yaz bizimle hiç görüşemezsiniz artık diyen arkadaşlarıma “Niye yaa koyarız sepetine uyur yanımızda, nolcaaaak” diye atıp tutuyordum. Çok safmışım çok!

Defne doğumdan sonra daha hastanedeyken hemşireleri bile şaşırtan uyumama performansıyla bana laflarımı yedirteceğinin sinyallerini verdi. Sonuç? İlk bir ay kucağımızda salladık. Ama Allah var, sepet salonumuzun baş köşesini süsledi, her gelen de “Aman da aman kızımızın beşiği de kendi gibi pek güzelmiş” dedi. Bence parasını çıkardı:)

2. ayda kucaktan, ayağa terfi ettik, malum hava sıcaktı, Defne ağırlaşıyordu falan filan. Zavallı annem bir ay boyunca salladı Defne’yi ayağında. Tam da annemlerin evlerine dönmesinden bir gün önce, lohusalıktan “yarım baş beyinli” ye dönmüş kafama dank etti, “her gün bu bebeyi ayağında zor sallarsın kızım, az akıllı ol” dedim ve bir koşu gittik şu aşağıdaki beşiği aldık. Nam-ı değer Bambam. Doğumdan önce “Benim kızım bu çirkin şeyde mi yatacak” diye yaslara battığım, gözlerimden boncuk boncuk yaş döktüğüm (tamam böğürerek ağlamış da olabilirim) beşik. Can havliyle mavisine, pembesine bile bakmadan “Abi ne varsa ver” diye aldığımız beşik. Hakkı çok bizde ne diyeyim. Hayatımızı kurtardı. Aylarca salladık Defne’yi. Hatta işi büyütüp ucuna bir de 3 metrelik kurdele bağladık, uzaktan kumanda yaptık, salonun bilumum köşelerinde devrilip yatarken bile sallamaya devam ettik.

 

 

3. beşik mi? Bambamı almaya gittiğimiz gün, uykusuzluğun da verdiği gazla, herkes bir park yatak tutturmuş, acaba, derken bir de ondan alıvermişiz. Ya tutarsa?:)) Onu da henüz pek kullanmadık. “Ayy zaten onu seyahate giderken kullanırız diye almamış mıydık?” diye çamura yatıyorum.

 

 

Her konuda bu kadar tutarsız ve deli değildim neyseki. Bebek arabası için bir kaç model vardı aklımızda. Concord Neo’yu beğendik aldık.

1. Tasarımı hoşumuza gitti:)

2. “travel system” dedikleri, arabaya da monte edilebilen bir ana kucağı vardı, ilk 6 ay için. Sonrası için de puseti. Pratik gibi geldi.

3. Ana kucağı anneye dönük kullanılıyor zaten, puseti iki yönlü de kullanılıyordu. Defne uyanıkken dışarı dönük gezmek hoşuna gidiyor ama uyuyacağı zaman, mızıldanıyorsa, emziği düşmüşse falan göremiyoruz diye kendimize çeviriyoruz. İyi oluyor. Du. Bu ara pek uyumuyor da:)

4. Tekerlekleri şişme ve büyük. Arazi şartlarında da verim sağlıyormuş dediler, yok artık ne arazisi demedik. Zira Abant’ta, Gölcük’te, Mersin’de kumsalda, Odtü’nün toprak yollarında bile kullandık:)

5. Şemsiye, yağmurluk, sineklik gibi aksesuarları da var, pek bir işimize yaradı.

6. Kendi sınıfındaki arabalara göre hafif ama yine de baston pusetler gibi pratik değil tabiki. Bir de katlanınca yine diğer arabalar göre epeyce kompakt, tekerlekleri de kolayca çıkarılabiliyor ama bagajda hatrı sayılır bir yer kaplıyor.

 

 

Süt sağma makinasında kime sorduysak tereddütsüz Medela Swing dedi. Biz de tereddütsüz aldık. Pek memnun kaldık!:) Yine Medela’nın süt saklama poşetlerini kullandık.

 

 

Telsizimiz Weewell. Başlarda bütün günü toto totoya bitişik geçirdiğimiz için hiç ihtiyaç duymadık. Ama şimdi “akşam içeride az uyusa da kafamızı dinlesek” saatlerinde pek işimize yaramaya başladı. Telsizlerde sık duyduğum telefonlarla falan karışıyor, cızır cızır ses çıkarıyor sorunları yaşamadık. Üstelik sessizken böyle uyuyan bebek çıkıyor üzerinde pek sevimli, amma uyanınca da, çirkin mi çirkin bağırış kıyamet bir bebek resmi çıkıyor ki ok gibi fırlayıp gidiyorsun yerinden. Nolur nolmaz!:)

Ateşölçerde Braun’un bu modelini tercih ettik. Çok şükür ki birkaç sefer dışında çok kullanmadık ama bir sıkıntı da yaşamadık.

Ana kucağımız Bloom CocoRocker’dı. Bu güzeller güzeli (Bajak ve Uur’a öpücükler) ana kucağını, pek anakucağı olarak kullanmadı Defne. Daha ziyade zıvanadan çıktığı zamanlarda zıvanaya sokmak için kullandık kendisini. Mutlu zamanlarında oturmazken, huysuz, uykusuz ve kudurukken pek sakinleşti bunda niyeyse. Ayrıca da salonumuza çok yakıştı:)

Bu liste de çok uzunmuş be. Sarf malzemeleri, giysiler, alet edevatın bir kısmı da başka bir yazıya kalsın.